4 Haziran 2015 Perşembe

Kocahan’da Geçen Çocukluğum

Kocahan, 1890'lı yıllardan 1965 yılına kadar, Muğla kent merkezinde işlevini sürdürmüş tarihi bir handır.

Kaynaklara göre; Köse Kadızade Hacı Kadı Süleyman Efendi'nin belediye başkanlığı sırasında yapıldığı bilinmektedir. Yağcılar Hanı ve kıraathanenin de yapılışları aynı döneme rastlar. Muğla'nın belli ailelerine ait hisseli bir taşınmaz konumda olan Kocahan yıkılana dek rahmetli dedem ve son dönemlerde babam tarafından bu ailelerden toptan kiralanmış ve ihtiyaç sahiplerine işyeri, depo ve büro gibi kullanılan bölümleri ayrı ayrı kira karşılığı pazarlanmıştır. 1965 yılında Muğla Belediyesinin yeni imar uygulama politikaları gereği bu han yıkılarak tamamen yok olup gitmiştir.

Kocahan'ın geçmişte bulunduğu alanı her görüşümde çocukluğum, o dönemde gördüklerim ve yaşadıklarım aklıma gelir, duygusallaşırım.

Eski Sümerbank (ilk bina) cephesinde bulunan geniş, ahşap kepenkli giriş kapısının solunda çift cepheli büyük bir kahvehane, sağında son dönemlerde berber Muhittin Şahman'ın dükkanı, yanında iki üç basamakla çıkılan Hidayet Amca'nın terzihanesi ve bunun önünde iki bakır tası bulunan çeşme. Bu çeşmenin taslarını ailem halen büyük bir titizlikle evinde korumaktadır. Çeşme ve tas deyince aklıma hemen bizlere uzun yıllar hizmet eden ve Kocahan'la adeta Muğla'da bütünleşen Adil Dede geldi (Nam-ı diğer Deli Adil).

Adil Dede, tüm hanı yöneten bir çalışanımızdı. Çok çabuk sinirlenir, hanla ilgili konularda bizleri bile dinlemezdi. Onun bu yapısını bilen Muğlalılar bazen kızdırmak için çeşmenin taslarını oynarlar ve kaçarlardı. O da sinirlenerek peşlerinden koştururdu. Bazen de kızdığı insanları hana sokmazdı. Herhalde deli unvanını da buradan almış olsa gerek.

Hanın ana avlusuna girdiğimizde sol tarafta büyük bir çınar (kavak) ağacı vardı. Bu çınarın altına bahar ve yaz günlerinde kahvehanenin ve hemen yanındaki küçük köfteci dükkanının (sonradan berber dükkanı oldu) masaları atılır ve oturulurdu.

Rahmetli dedem öğle vakti hana gelir, burada oturur, beni çağırır ve harçlığımı verirdi. Bazen de Adil Dede'yi yanına alır ve kendisinden işler konusunda bilgi alırdı.

Çınar ağacının kalın dallarının birinin üstünde bir leylek yuvası vardı. Her yıl bir leylek, mevsiminde buraya gelir ve kalırdı. Han sahipleri tarafından "Hacı" adı takılan bu leyleği Adil Dede kendi eliyle beslerdi. Bir gelişinde kırılan bacağı da bizzat kendisi tarafından tedavi edilmişti. Büyük dayımız Halil İbrahim (Çavuş) Madanoğlu'nun çınar ağacının arka tarafında bulunan demirci dükkanı bir çok insanın uğrak yeri konumundaydı. Orada dövülen demirin çıkardığı sesler adeta hanın işlerliği ve canlılığına renk katardı. Demirci dükkanının yan arka kısmında bulunan tamirhaneler ve önünde duran otobüs, kamyon ve diğer araçlar hanın o dönemdeki görkemliliğinin bir ölçüsüydü. Daha önceleri ise, ''Doğru Yolda'' adlı otobüs firmamızın Aydın İzmir seferleri ise bu handan yapılıyordu.

Tamirhaneler ve araçların park alanının bitimindeki Bolulu Mustafa Amcanın lokantası ve bahçesi, hanın çıkış kapısı sınırını belirliyordu. Çıkış kapısı kemerli bir yapıydı. Burada şekerci Hüseyin Urul dururdu. Şekerci Hüseyin o dönemde şeker yapan ve bütün gıda maddelerini satan amcamızdı. Hanın çıkışı olan kemerli kapının iç kısmında ticaret yapardı. Kendisi de Adil Dede örneği çabuk sinirlenen bir insandı. Handan çıkış yapanlar bazen onun mallarına dokunur ve bazen de alırlardı. Hüseyin Amcanın tüm günü mal satmaktan çok, bu tür insanlarla uğraşmak ve onlara kızmakla geçerdi.

Hanın ana avlusunun sağ tarafında merdivenlerle çıkılan yüksek, dar ve uzun bir açık koridor vardı. Bu koridorun bitişiğinde boylu boyunca bir sıra iş yerleri bulunmaktaydı. Bunlardan ilki Ali Bambul'un terzihanesiydi. Ali Amca, Muğla'nın yetiştirdiği bu konudaki ender ustalardandır. Rahmetli babam, yaz dönemlerinde beni Ali Amcanın yanına çırak olarak verirdi. Bugün düğmemi ve söküğümü dikiyorsam bunu Ali Amcaya borçluyumdur. Ve halen kendisine saygı duyarım. Onun yanında ki yer ise babamın çalışma bürosuydu. (Daha sonra Nuri Eren ile ortak işyerine dönüştü) Bazen sıkıldığımda burada otururdum. Babamın bürosuna bitişik olan yerde Ali Rıza Kökçü nakliyatçılık yapardı. Koridordan daha ileri gittiğimizde bize ait bir depo vardı. Adil Dede buraya eski ve sahipsiz eşyalar ile hurdaları koyardı. Onun bitişiği olan son dükkanda Cemil Pirinçcioğlu'nun terzihanesiydi. Cemil Amca sigarası sürekli ağzında olan gözlüklü, zayıf ve esmer bir adamdı. Bu terzihanenin bitiminde bulunan ahşap kapı ve merdivenlerden hanın yatakhane kısmına çıkılırdı. Yatakhane kısmında yan yana sıralanmış odalar ve önünde ise kapalı dar bir ahşap koridor vardı. Bazen yorulduğumda öğlenleri buraya çıkar yatardım.

Hanın çıkış kapısının sağ tarafındaki sınırını ise Muğla'nın ilk eczacılarından olan Ethem Serim'in eczanesi ile Mustafa Yalvaç'ın (Yalabık) pastanesi beliriyordu. Bunların cepheleri hanın ana avlusuna değil, çıkışındaki sokağa bakıyordu.

O yaşlarda, eksiği, doğrusu ve yanlışıyla Kocahan'ı burada anlatmaya çalıştım. Ancak günümüzde bir doğru var ki; bugün Kocahan'ın oturduğu alandaki mekan ve fiziki kapasiteye baktığımda geçmişteki hanınkinin çok altında olduğunu görüyorum ve bazen üzülüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder