12 Kasım 2014 Çarşamba

Muğla Evleri

Muğla ve çevresindeki tarihi ve geleneksel halk mimari sanatı, olağanüstü görkemli ve eşsiz değerler taşıyan niteliklere sahiptir. Muğla'nın kendine özgü şehir ve konut karakteri vardır. Muğla insan topluluklarının birbirine duyusal olarak bağlandığı Gemeinschaft bir toplumdur. Doğallık, içtenlik ve yöresellik ön plandadır. Yüksek avlu duvarları, bunların içindeki ''kuzulu kapı''ları, kuzulu kapılar üstünde devam eden duvar üzeri kiremit harpuştaları ile, ''Arnavut kaldırımı'' türünde yol kaplamaları ile, avlu duvarlarının üzerinden sokağa sarkan ağaçları ile, duvarların sokak zeminine birleştiği yerlerde topraktan buldukları en ufak bir delikten fırlayan yeşili ile, Haçvari Bacaları ile, açık ve kapalı çıkmaları, sofraları, avluları ile, övünç duyulacak detayları ve insanları ile Muğla evleri...

Muğla'nın yerleşim alanı Asar Dağı etekleridir. Asar dağının tepesi aşağıdaki ovadan bakıldığında bir düzlük görünümündedir. Bu düzlüğün gerisinde küçük taşlardan yapılmış basit, kale duvarı izleri görülmektedir. Ayrıca bu dağın iki kenarından Basmacı ve Karamuğla dereleri geçmektedir. Dağın zirvesinde, derelere bakan dik yamaçlarda kaya mezarına benzer mağaraları görmek mümkündür. Özellikle bu mezarlardan birinin kapısı uçuruma açılan ve içeride dört mezar nişi bulunan bir mağara görünümündedir. Şehir Asar dağının güneyindeki ovaya doğru genişleyen eteklerde gelişmeye başlamıştır.

Muğla sokaklarının biçimlenişini etkileyen en önemli etkenlerden biri, toprak parçalarının zamanla kardeşler arasında bölüne bölüne küçülmesi ve bu parsellerle yapılan evlere ulaşımın karmaşıklaşması sonucu gelişi güzel yerlerde, çıkmaz sokakların oluşmasına neden olmuştur. Bu karmaşık çıkmaz sokak bolluğuna karşılık, net görülemeyen fakat gerçekte şehir, ana ulaşım ağlarından oluşan ızgara tipine sahiptir. Yamaca paralel bulunan ana sokaklar dağın iki kenarındaki derelerde bulunan değirmenlere ulaşımı kolaylaştırmak için yapı adalarının kesilmesini de sağlar. Ayrıca şehre giren ticaret kervanı dağ yamacına paralel bir yol hattından şehri terk eder. Asar dağından eteklere inen ana sokaklar ise şehir halkının dağ eteğini kuşatan dereler etrafında kurulan pazarlara ulaşımını ve ayrıca şehir halkının eteklerle, ovanın birleştiği alanlarda bulunan sebze bahçelerine ve tarım alanları olan, ovaya da ulaşımını sağlamaktadır.


Muğla kentinin oluşumu önceleri kale içi ile başlamış, sonradan kale dışında, güney yönünde devam etmiştir. Sırttan aşağı doğru topoğrafik koşulların elverdiği oranda genişleme olmuştur. Topoğrafik koşulların varlığı yapı düzenlemelerinde ve sokakların oluşumunda etkin olmuştur. Yapılarda yol kenarında sıralanmışlardır. Yapı ve kitle konumları insancıl ölçülerde olup homojen ve organik bir yapı göstermektedir.

Muğla evleri dış sofalıdır. Muğla evinde sokakla bağlantıyı avlu sağlar. Avlularda ahır, açık mutfak, hela, kümes, havuz bulunur.Muğla evlerinin ilk örnekleri tek katlıdır, ancak daha sonraki dönemlerde iki katlı olarak görülürler. Konuta yaklaşım sokak, özel avlu ve konut ile son bulmaktadır.


Muğla geleneksel mimarimizin yaşayan örneklerinin bulunduğu bir Anadolu kentidir. Muğla’nın adı, sadece ilçelerinin doğal güzellikleri ile değil, bizzat kendi kültürel zenginliğiyle, yaşayan halk mimarlık sanatı ile uluslararası düzeyde duyulmuştur.

Muğla kentsel sit alanı içindeki sivil mimarlık örneği eski yapılar başlıca iki tür karakter taşımaktadırlar: Yaygın olan tür, Müslüman-Türk ailelerince kullanılan ve zemin katları genellikle taş, üst katları ise dış duvarları yine taş, içi ahşapbağdadi sistemde inşa edilmiş, avluya dönük evlerdir. Hisar dağı eteklerine
doğru yoğun bir şekilde yer alan bu evler, kentsel silüetin “kırmızı kiremit çatı-beyaz duvar ve üzerlerinden taşan bitkiler” üçlüsüyle oluşan armonisi içinde,geleneksel dokunun özünü oluşturan yapılardır. Büyük çoğunluğu avlulu ve iki katlıdır. Avlu içindeki “müştemilatlarıyla” bir kullanım ve form bütünlüğü

oluştururlar. Bazılarının sofaları sonradan kapatılmış, bazı yakın devirde inşa

edilenler ise doğrudan kapalı sofalı olarak yapılmışlardır. Genel özellikleri,

“aile mahremiyeti” anlayışının bir ürünü olarak içe dönük olmalarıdır. Özellikle

zemin katlarında sokağa penceresi olan ev yok denecek kadar azdır. Buna

karşılık, avluya bakan cepheleri bol pencerelidir ve açık-yarı açık yaşam

mekanlarıyla ve geniş saçaklarla zenginleştirilmiştir. Bu nedenle, “ön cephe”

özelliği avlu tarafında ortaya çıktığından, manzara ve güneş hakimiyetini de

dengelemek üzere, evler Hisar dağına doğru köşelerine ve kuzeye sağır, güneye

4

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma), Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla,

Muğla Evleri










açık olarak yerleşmişlerdir. Diğer tür ise, 18. yüzyıldan sonra yaygınlaşan ve

daha çok Rum ailelerinin oturdukları düzgün kesme taşla yapılmış, yine 2 katlı

fakat bu kez sokağa dönük olan binalardır

5

.

Kente Rum tüccarların yerleşmeye başlaması ve Gökova İskelesinden Rodos’a

yapılan ticarette söz sahibi olmalarından sonra, Rum aileler konakaltı ve sabur

hane semtleri çevresinde yerleşerek kendi kültürlerine göre biçimlenen “taş

evleri” inşa etmişlerdir. Bu evleri Türk evlerinden ayıran temel özellik, içe

kapanık olmaları, avlu yerine “sokakla” bütünleşen bir cephe ve kütle nizamı

göstermeleridir.

Türk evlerinin plan tipleri, sofa ile bunun etrafında yer alan odaların

bulundukları konuma ve üst kata çıkan merdivenin yerine göre değişiklikler

göstermektedir. Üzerlerinde yer aldıkları parsellerin biçimi ve komşu binaların

konumu da planların oluşumunda etkili olabilmektedir. Ancak, genel hatlarıyla,

merdivenlerin sofa içindeki yerlerine göre, “ortadan” ve “yandan “ merdivenli

tipler olarak bir sınıflama yapmak mümkündür

5

.

Ortadan merdivenli evlerde, üst çıkış binayı simetrik olarak ikiye ayırdığı gibi,

farklı şekillerde de bölebilmektedir. Ancak her iki durumda da yaygın olan

uygulama, merdivenin geriye doğru sokulan bir orta sofadan çıkması ve binanın

arka duvarına yaslanmış olmasıdır. Merdiven ahşaptır ve altı depo olarak

kullanılır. U şeklinde dönerek çıkar. Her iki yanında simetri hakimse birer veya

ikişer oda yer alır. Sofalar, avlu cepheleri boyunca uzandığı gibi, sadece

merdivenin açıldığı ve oda girişlerinin bulunduğu orta kısımda da yer alabilir.

Bu tiplerde de yaygın olan uygulama orta sofanın, bina cephe hattının ilerisine

doğru beşgen şeklinde bir çıkma yapmasıdır. Sonradan kapatılanları da vardır.

Ortadan çıkan merdivenin, yapı kütlesini simetrik olarak ayırmadığı durumlarda

ise, sofanın bir tarafında odalar yer almakta, diğer tarafında ise yine sofanın

devamı olan bir yan açık mekan bulunmaktadır. Genellikle, avluya bakan

cephelerinde boydan boya sofa bulunan evlerde ise, üst kata “yandan

merdivenle” çıkılır. Sofanın genişliği, binanın yanından U dönüşüyle çıkan

merdivenin iki kolunun genişliğiyle uyum içindedir. Odalar, sofanın gerisinde

yapının arka duvarına yaslanmış olarak yan yana sıralanmışlardır. Her biri

doğrudan sofaya açılırlar

5

.

5

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

133

Rum evlerinin plan tipleri Hıristiyan kültürüne dayalı yaşam anlayışına uygun

olarak ortaya çıkmıştır. Binaya doğrudan doğruya sokaktan girilir ve sokak

kapısı bir orta mekana daha doğrusu geniş bir iç koridora açılır. Odalar bu

mekanın etrafında olup, sokağapencerelidir. Orta mekanın bir kenarından üst

kata çıkılır, zemin kat plan düzeni aynen bu katta da tekrar edilir. Taşıyıcı taş

duvarlar üst üste geldiğinden oda büyüklükleri de aynıdır. Odalardan sokağa ve

bahçeye pencereler açılır. Üst katlarda yaygın olan bir uygulama, sokağa doğru

yaklaşık 1 m eninde çıkan ve cephenin ortasında, giriş kapısının üzerinde yer

alan cumbadır. Bunlar ahşap konstrüksiyonlu olup, ilk bakışta “sonradan

eklenmiş” gibi bir görünüm içindedirler
İşlevsel Özellikler Açısından Muğla Evleri

Konut insan içindir. Ve insanla bir bütündür. İnsanın yaşayamadığı bir konut yada yerleşme, var oluş nedenini kaybettiğinden aslında mimari kişiliğini de yitirmeye mahkumdur. Muğla evinin avluya bakan cephesinde, halk arasında ''evin önünde'' denilen sofa vardır. Sofa, evi yağmurdan, güneşten koruduğu gibi üst katta odalara ulaşım görevinde de bulunur. Ayrıca sıcak havalarda oturulacak, hatta gece yatılacak serin açık yerdir.




Muğla evinde sofalar çeşitli konumlarda bulunur. Cephe boyunca olanları olduğu gibi, cephenin ortasında sekizgen biçimli olanları da vardır. Sofaları ahşap dikmeler taşır. Sofanın dış yüzeyinde ''tırabzan'' denilen ahşap çubuklardan oluşan korkuluk vardır. Ayrıca son dönemlerde yapılan kapalı sofalarda vardır.




Muğla evinin sokakla ulaşımını ''hayat'' denilen etrafı duvarla çevrili avlu sağlar. Evin ön cephesinin baktığı ''avlunun'' etrafında tuvalet, ahır, kümes ve ''salındırma'' denilen çatısını ahşap dikmelerin taşıdığı etrafı açık büyük bir ocağı olan çamaşır yıkama ve çeşitli kış hazırlıkları için kullanılan açık mekan vardır. Mutfak denilen küçük bir oda vardır. Bu bahçe odasında yemek yapıldığı gibi oturma odası olarak da kullanılır.




Sokaktan avluya çift kanatlı bir kapıyla veya ''kuzulu kapı'' ile girilir. Bazı avlular, Arnavut kaldırımındaki dere taşlarıyla kaplıdır. Saburhane bölgesinde avlular çakıl taşı ile kaplıdır. Avlunun duvar dibindeki kenarlarında çiçeklik bulunur. Ahşap direklerle iskeleti kurulan ve çardak denilen pergola, üzerindeki asmasıyla avluya gölge verir. Zeytin, nar, erik avluların vazgeçilmez ağaçlarıdır. Çiçekliklerde sümbül veşimşir sıkça görülür

Muğla evlerinde sofa çok amaçlı ev işlerinin yapıldığı özellikle kadının daha çok kullandığı bir mekandır. Avlu ve konutun kadının geniş çaplı üretim eyleminde birlikte rol aldıkları göz önüne alınırsa, konutun neden avluya açık ve onunla bütünleşen bir plan tipine sahip olması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.

Muğla evinde yazlık yaşam avluyla bağlantılı olarak zemin kattakisofada geçer. Odalar kullanış amaçlarına ve özelliklerine göre isimler almışlardır. “Yaz odası”, “kış odası” gibi. Muğla evinin odası bir ailenin

ihtiyaçlarını karşılayacak fonksiyonları içinde barındıran bir ev anlamındadır.

Evin üst katında konuklar için devamlı temiz ve düzenli saklanan “köşk oda”

vardır. Rum evlerinde su, Türk evlerinde avluda olmasına karşın, evin içindedir.

Mekanların kullanış biçimleri ise günümüz kullanım biçimleriyle benzerlik

içerisinde “oturma odası”, “yatak odaları”, “hol”, “mutfak”, “banyo”, “tuvalet”

olarak kesin şekilde ve kullanımlarına uygun büyüklüklerde ayrılmışlardır

6

.

Gerek taş gerekse hımış evlerde oturma eylemine ayrılan mekanlarda yahut

alanlarda genellikle sekiler ve divanda yapılmıştır. Bunlar basit bir ahşap

konstrüksiyonla yapılan taşınabilir geleneksel mobilyalardır. Özelleşmemiş

odaların diğer bir özelliği de çok işlevli mekanlarda kullanılacak eşyalar

özellikle yorgan, döşek ve yastıkların saklandığı dolaplar ve yüklüklerdir. Yerde

oturarak yemek yeme eylemi için halen kullanılan kısa bacaklı, ahşap masa bu

odalardaki eşyalardan en tipik olanıdır. Bu özelleşmemiş odalarda diğer önemli

bir basit donatı da hemen her odada bulunan ocaklardır

7

.

Muğla’da her evin sakini, en az evin içi kadar, dışını da ve özellikle sokak

cephesinin de temizliğine özen gösterir. Her yıl badanalar yenilenir, evin önü

devamlı süpürülür hatta yıkanır, böylece Muğla “tertemiz “ve “bembeyaz” bir

kent olma özelliğini devamlı korur

6

.

7

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

135

2.3. Davranışsal Özellikler Açısından Muğla Evleri

Muğla’da genel sokak örüntüsünde gittikçe özelleşen “mahremiyet” olgusuhakimdir. Genel sokak örtüsünde grup dışından kişileri fiziksel çevreninolanaklarıyla sınırlandırarak, dışlamak yerleşmenin en tipik görüntülerindenbirisidir. Psiko-sosyal çevredeki gereksinimler fiziksel çevre ile son derece iyibir şekilde bağlanmaktadır.

Sokak örüntüleri mahremiyet açısından genelden özele farklılaşan ve boyutsalaçıdan bir kurgu ile oluşturulmuştur. Bu kurgunun beş önemli yapısal öğesivardır. Bunlar:

• Meydan yada meydancık,
• Sokaklar,
• Çıkmaz sokaklar,
• Avlu ve
• Konuttur.

Konutlar dar sokaklar, çıkmaz sokaklar ve önlerinde bahçelerle birbirlerinden

ayrılmışlardır. Konutların büyük bir bölümü güneydeki manzaraya bakar.

Sokaklar sessiz ve gölgelidir, bu yüzdende serindir. Konut örtülerinin ayrık

şekilde ve sokağa yüksek duvar yapmasının diğer bir nedeni de sokaktaki termal

konforun özellikle yaz aylarında sağlanmasıdır. Beyaza boyanmış duvarlarla

sokaklarda son derece iyi bir plastiklik göze çarpar. Sokak, kırmızı kiremit,

kendine özgü sitilize olmuş konut bacaları, yeşil asma yaprakları ve işlemeli

kapılarlason derece uyumlu bir renk armonisi içerisindedir

8

Fiziksel çevre ile sosyo-kültürel çevrenin uyum içinde iç içe bütünleştiği

“mahremiyet” olgusu ”psikososyal uzaklık” kavramı ile açıklanabilir. İnsanlar

arasında kültür grubundan kültür grubuna değişen fakat temelinde evrensel

görünümleri birbirine benzeyen dört uzaklık vardır

8

.

8

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Muğla Evleri

136

Bu uzaklıklar:

• Duyusal verilerin fark edilmeuzaklığı,

• Kişisel uzaklık,

• Sosyal uzaklık ve

• Kitle uzaklığıdır.

Bu uzaklıklar içerisinde sosyal uzaklık ve kitle uzaklığı sokak örtülerinde

gittikçe artan mahremiyeti açıklayan nedenlerdir. Kitle uzaklığı aynı zamanda

gözlemler ve konuşmaların etkin olduğu uzaklıktır. Temelinde ailenin sokak ve

diğer komşularla ilişkisi yatar. Muğla’nın meydancıklarından dar sokaklarına

geçişler, hatta çıkmaz sokaklar kitle uzaklığını diğer bir deyişle mahremiyeti

ortaya çıkaran fiziksel çevre örüntüleridir. Mahalle halkından birini

“yabancıdan” ayırma bir bakıma “biz” ve “onlar” grup kimliği bu örüntülerde

bakma, görme ve işitme gibi duyusal verilerle gerçekleşmektedir

Sosyal uzaklık da sosyal mahremiyeti beraberinde getirir. Sosyal mahremiyeti

birbiriyle yakın ilişkisi olmayan kişiler arasındaki iletişim şeklinde

yorumlanmaktadır. Bu ilişkiler aile bireyleri arasında olduğu gibi, kapı

komşuları arasında da olabilir. Çıkmaz sokakların çevresindeki iki ya da üç

konut grubu arasındaki mahremiyetin konu olduğu yerlerde bu çıkmaz

sokaklardır. Çıkmaz sokak bu üç konut grubuna aitmiş gibi görünmesinin

yanında, bu grubun dışında kalan mahalleliye belirli bir uzaklık sağlar. Sosyal

mahremiyet çıkmaz sokağın ötesinde avluda ve hatta konutta bile söz

konusudur

8

.

Mekansal özellikler açısından Muğla evlerinde iki türlü etnik grup vardır.

Bunlar Müslümanlar-Türkler ve Hıristiyanlar-Rumlardır. Bu dinsel farklılığı

olan iki grup arasında ortaya çıkan en önemli ayırım ilk merkez kayması

sonunda olmuştur. Yeni merkez Konak altı ve çevresindeki taş Rum tüccar

evleri zengin ticaret kesimini sergiliyordu. Bunun dışında yerleşmenin diğer

bölümlerinde yapılaşma açısından Rumlarla Türkler arasında farklılıklar yoktu.

Konakaltındaki zengin Rumtüccar sınıfına ait taş yapılar, kentin diğer

alanlarındaki hımış yapıların aksine öndeki yüksek duvarlardan arınmış sokak

ya da caddeye cephe vermekteydi. Son derece sade hatları olan bu yapılar,

genellikle iki katlıydılar. Avrupa’daki tüccar sınıfının planlama niteliklerini

andıran bu evlerin alt katlarında genellikle bir depo bulunmakta olan asıl

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

137

yaşama bölümü üst kattaydı. Hımış evlerin yüksek duvarlar içinde

saklanmalarının aksine bu evlerin cadde ve sokağa açılıp, hakim olmalarının

nedeni tüccarın toplumdaki statüsünü vurgulamakdı. Türklerin etkin olduğu

alanlarda konutların büyük bir bölümünün hımış olmalarının dışında özellikle

geometrik tavan süslemeleri ve ahşap payandalı çıkmalı olmaları bu kültür

grubunu simgeleyen özelliklerdi. Ama bu iki kültür grubunun özelliklerini

simgeleyen öğeleri bazen bir konutta gözlemlemek mümkündü. Etnik gruplar

etkileşimleri sonucunda çeşitli temellere göre denenmiş öğelerin sentezini bazen

bir konutta sergilemekteydiler

9

.

18.ve 19. yüzyıllarda ise Türk ve Rum grupların karşılıklı etkileşimi sonucunda

taş yapı plan şeması içinde hımış yapılar ve hımış yapı plan şeması türünde taş

yapılar ortaya çıkmıştır. Rumların bir bölümünün hımış yapılarda oturması

nedeniyle özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda bu iki grup kültürel açıdan etkileşim

içinde bulunmuşlardır. Bu sosyo-kültürel etkileşim sonucunda her iki kültür

grubunun beğenileri birbirinden etkilenmiş ve bu da fiziksel çevreye

yansımıştır. Bu yüzden de taş ve hımış yapı türünün arasında belirli bir

sınıflamaya sokamayacağımız türler de mevcuttur. Komşuluk ve komşuluğun

devamlılığı her iki grup için de önemli bir kavramdı. Türkler için sosyal

etkileşimin en yoğun olduğu günler bayramlar, düğünler, sünnet ve ölüm gibi

dünyevi ve dinsel törenlerdi. Cami dinsel zorunlulukların dışında mahallenin

sorunlarının tartışıldığı mekandı

9

.

Kahveler de sosyo-kültürel bir mekan olarak önemli yerlerdi. Kahvenin Türk

kültüründe önemliliği bu mekanın boş zaman geçirme yeri olmasından ziyade

bu mekanın grubun sosyo-ekonomik konularının tartışıldığı bir platform

olmasından ileri gelmektedir. Hamamlar ise yıkanma ve temizlenmenin dinsel

kuralları içerisinde yerine getirildiği sosyo-kültürel mekanlardı. Eski Muğla da

Türk kesiminin etkileşimi bu sosyo-kültürel kurumlar içerisinde

gerçekleşmekteydi. Sosyal etkileşim temelde ataerkil bir aile yapısının sık

akraba ilişkileri, iyi komşuluk ve dinsel ilkeler çerçevesinden töre ve

geleneklere bağımlı, dışa kapalı bir çevrede oluşmaktaydı. Muğla’da konut

ünitesindeki mahremiyet diğer yörelerdeki mahremiyetten farklı değildir. Konut

ünitesindeki mahremiyetin ve bunun sonucunda ortaya çıkan fiziksel çevre

9

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Muğla Evleri

138

öğelerinin nedeni İslam dininden kaynaklanmaktadır. İslam dininin

inançlarından birisi olan kadının mahremiyetinin zorunlu olması konutların

planlanmasında ve hatta sokak örüntülerinin oluşmasında da önemli bir neden

olmuştur

9

.

Geleneksel Türk evinde görülen haremlik ve selamlık ayrımı Muğla evlerinde

yoktur. Dini inanışların evlerin planlanmasında etkisi vardır. Ve bu etki üç

özgün mahremiyet örneği ile vurgulanabilir: Bunlardan ilki yıkanma eyleminin

gerçekleştirildiği gusülhanelerin gizli bir bölümde yapılmaları ve yıkanma

eyleminin dini bir koşul olarak evin en gizli yerinde yapılmasıdır. Genellikle

odanın bir duvarı içinde bir dolap şeklinde düşünülen bu küçük eylem alanı

odaya girildiğinde fark edilmeyecek şekilde yapılır

9

.

Muğla’daki konutların sofaya açılan odalarının hemen hepsinin pahalı olması

odalar ile sofa arasındaki sosyal ve kişisel mahremiyetin elde edilmesi şeklinde

yorumlanabilir. Kişisel mahremiyet, kişisel mekan düzeyinde bir oda

içerisindeki mahremiyet yada birbirini izleyen eylemleri konu alan odalar

arsındaki mahremiyettir. Diğer bir mahremiyet örneği ise misafiriçin seçilen

odanın genellikle giriş katında ve eylemlerin, yaşamın geçtiği evin asıl

bölümlerinden ayrı bir yerde düşünülmesidir

9

.

Muğla’da kullanıcısının Türk olduğu konutlarda kafesler, tavan süslemeleri v.b

gibi yapı elemanları ile aile yapısı kadın erkek ayrımının daha serbest olduğu

Rumlardan farklı olmaktadır. Konut üniteleri babanın hakim olduğu, annenin

ise tüm evin dirlik, düzenliği ile ulaştığı aile yapısına göre yapılmışlardır. Bu

konutlar bir avlu çevresinde yer alan, gerektiğinde aileden evlenen oğullara

gelecekte oda açabilecek nitelikte, mahremiyeti ön plana çıkaran, kendine özgü,

basit iki katlı konutlardır. Aile yapısı geniştir. Bu genişlik ailenin ekonomik

yapısı ile de ilişkilidir. Konutlar bazen akrabaları içeren büyük konaklar haline

de dönüşmüştür. En azından bu tip konutlarda evlenen oğul için bir göz oda

vardır. Yemekler beraber yenilip, içilir. Evin hakimi babadır ve disiplini

simgeler. Konut bu aile yapısına göre düşünülmüştür. ikinci katta birden fazla

odanın bir sofaya açılması ve bu odaların gece yatak odaları şekline

dönüşmeleri konutun çehresini değiştirerek ailenin tüm bireylerinin kalabileceği

bir şekle dönmesine neden olmaktadır Yerleşmedeki aile yapısı ataerkil

(pederşahi) görünümdedir. Sosyo-kültürel konular olan mahremiyet ve “psikososyal alan” yani “territoriality” bu ailenin uzantısı olarak fiziksel çevrede ve

özellikle konut ünitesinde çeşitli görünümlerle ortaya çıkmaktadırlar.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

139

Mahremiyet konusuna ek olarak, evin çevresini saran yüksek duvarlar ve

avlunun çevresinde şekillenme birer “territoriality” örneğidir

10

.

3.MUĞLA EVLERİNİN MEKÂNSAL, İŞLEVSEL,

DAVRANIŞSAL ve TEKNİK ÖZELLİKLERİNİN ZAMAN

İÇERİSİNDE GEÇİRMİŞ OLDUĞU DEĞİŞİM

Asar dağı eteklerinin ovayla birleştiği kısımdaki bahçelerin üzerinden

bugünkü Aydın tarafından gelen ve Marmaris’e uzanan karayolu yapılmıştır,

daha önce mezarlık olan bu yerler zamanla bozulmuş ve resmi kurumların yapı

sahaları haline gelmiştir. Bugün Karabağlar yaylası eski kullanımına uygun

olarak değil de sayfiye yeri gibi kullanılmaya başlanmıştır. Şehirle yayla

arasında kurulan sanayi sitesi gelecekte yaylanın gerek yeraltı suyu gerekse

havasını etkileyecektir. Yaylaya özgü “Karaağaç”lar kurumuştur.

Şehrin kurulduğu yerleşimin güney tarafındaki Karadağ etekleri kooperatif

evleri denilen bir dizi birbirinin benzeri evlerle yavaş yavaş kaplanmaya

başlanmıştır. Banliyö yerleşimine benzeyen bu anlayış şehrin geleceğini ne

şekilde etkiler bilinememektedir. Ancak Muğla kent dokusunun kurulduğu

yamaç, şehre uğramadan geçen yeni Aydın, Marmaris – Denizli yoluna uzak ve

sapa kaldığı için ve yeni yerleşimlerin bu yeni açılan yola yaklaşmak istemesi

sonucunda zamanla Muğla kent dokusu yalnızlığına terk edilmiştir

11

.

Günümüzde Muğla evlerinin terk edilmelerinin ana nedenleri: Kullanım zorluğu

ve yapısal sorunları olmasıyla birlikte, bu durumu asıl pekiştiren bir nedenle,

aynı mahalledeki eski komşuların zamanla mahalleyi terk edip, yerlerine çevre

köylerden ve diğer illerden gelen insanların gelip yerleşmesidir. Çünkü sokakta

eski yardımseverlik, güvence duygusu veya kişilerin eski dostlarını artık

görememesi, sokaktan soğumasına neden olmuştur. Bu duruma karşılık bu

evleri terk edip, yeni yerleşim alanlarındaki apartman hayatına kavuşmak,

sokakta son kalan insanların tek özlemleridir.

Ayrıca şehir, zamanla aşağıdaki düzlüğe yayıldığı için ve yeni ticaret alanları,

okullar, kahveler ve eski kapı komşularının aşağıdaki düzlükte bulunmaları

10

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

11

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla

Muğla Evleri

140

sonucu, ulaşımın güçlüğü meydana çıkmıştır. Bununla beraber özel otoların bu

sokaklarda rahat kullanılmamaları ve park etme sorunları, bu durumu

pekiştirmiştir. Muğla kent dokusunun “Yaşayan Bir Kentsel Doku” gibi

görünmesinin nedeni, içinde yaşayan insanların ekonomik sorunlarından

kaynaklanmaktadır. Maddi durumları pek iyi olmayan aileler, zaten yakın bir

zaman önce çevre köylerden gelmiştirler. Dolayısıyla işçi olarak çalışan bu

ailelerin, yeni yerleşim alanlarındaki kira ücreti yüksek olan apartmanlarda

oturmaları mümkün değildir. Buna karşılık kentsel dokudaki “Eski Evlerin

kiraları ve hatta fiyatları da ucuz olduğundan satın da alabilmektedirler.

Ekonomik güçleri sadece yiyecek ve içeceğe yeten bu ailelerin, bu evlerin

bakımını yapmaları mümkün değildir. Fakat eski evlerin ahşap kısımlarının

bakımı zor olduğu için, ahşap kısımları bozarak, birlikte duvarlar vb.

yapmaktadırlar. Kereste ücretlerinin fazla olması ve bu evlerin mimarisine

uygun ürünleri verebilecek ustaların, turizm alanlarındaki yüksek ücretli işlerde

çalışması, halkın bu evleri korumasını engellemektedir. Gerçekte, bu evlerde

yaşayan bu insanların evlerin orijinal durumlarını korumak gibi bir kaygıları da

yoktur. Zaten maddi durumu düzelir düzelmez bu evleri ya terk etmekteler ya

da sessizce, evin bazı kısımlarını yıkarak geri dönüşü zor bozulmalara yol

açmaktadırlar

11

.

Muğla evlerindeki geleneksel yaşamda, yıkanma ihtiyacı, oda içindeki

“gusülhane” bölümünde giderilirdi. Bununla beraber mutfak olarak ayrı bir

bölümde yoktu. Fakat oda içinde de, kapı arkasına gelen bölümde “çanak, kaşık

vb.” bulunurdu. Yemekte ocakta pişirilirdi. Havanın uygun olduğu zamanlarda

da avludaki “ salındırma” denilen üzeri kapalı, açık ve ocaklı bölümde yemek

hazırlanırdı. Bulaşıklarda gene ocakta ısıtılan suyla, çiçekliğe yakın bir yerde

yıkanırdı.

Toprağa bağlı yaşayan bu insanların, geleneksel alışkanlıkları, günümüzün

“mesaili” çalışma koşulları karşısında geçerliliğini yitirdi. Muğla’da soysal

hareketlilik daha çok geçici süre için yaylalara gitme şeklindedir. Muğla

merkezde yaz aylarında Karabağlar’a göç edilir. Halk arasında yayla denilen

Karabağlar yüksek bir yerde değil, aksine çukurda bir bölgedir. Halk burada

kışlıklarını hazırlar. Ayrıca serin kuyuları su dolu doğal bir cennettir. Eski

Muğlalının iki evi olurdu, biri Muğla’da, diğeri yayladaki bir yurttaydı, yaz

aylarında şehir boşalır, yaylaya taşınırdı. Yazın süngercilik, tütün, pamuk,

zeytin, narenciye vb. üretim alanlarında çalışma, denize açılma ya da gündüz

gidip, gece dönme şeklinde olmaktadır. Çalışma hayatında en belirgin özellik,

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

141

kadınların çalışması ve ev ekonomisine büyük katkıda bulunmasıdır. Muğla

yeniliklere açık, uysal bir halka sahiptir. İlde temel sınıfı çiftçiler meydana

getirmektedir. Tarımla geçinen halk, çoğunluktur. Çalıştıkları yere bağlı

bulunmaktadırlar. Bölgesel etkilerden kendilerini kolay kolay

kurtaramamaktadırlar. En ilkel ekonomik geçim araçları ile geçinmek

zorundadırlar. Bu bakımdan üretemedikleri şeyleri pazar yerinden satın

almaktadırlar. Nüfusun çoğunluğu çiftçi bulunduğundan, esnaf mallarının

tüketimi ve çiftçinin hayatı ile doğrudan doğruya ilgilidir. Aile

monografilerinde el tezgahı ile çalışan dokumacı ailelerin ekonomik

hayatlarındaki değişiklik dikkati çekmektedir. El tezgahı ile dokumacılık

önemini yitirmiş bulunmaktadır. Tütün ve zeytincilik, bölge halkının hayatını

büyük çapta etkilemektedir. İl merkezinde olsun, ilçe ve köylerde olsun, halk

geçimini adı geçen iki temel üretime dayandırmaktadır. Alım satımlar,

evlenmeler, geziler, ihtiyaçların karşılanması “tütün” ya da “zeytin mevsimi”

dönemlerinde olmaktadır. Nüfus artışları, gayrimenkullerin parçalanmalarını

zorunlu kılmakta, toprakları küçültmekte ve ekonomik sarsıntıların meydana

gelmesine yol açmaktadır. Kendi imkanlarını beğenmeyip, başka yörelere göç

edenler genellikle girişken bir kimliğe sahip olanlardır. Bu ise geride kalanların

“kadere razı” bir yaşam benimsemelerine sebep olmuştur. Muğla’da toplumun

sosyal ve ahlaki vicdanı objektif için hukuk, ahlak ve sosyal kontrol, son derece

kuvvetli ve geneldir. Sosyal vicdanı ve toplumsal yaptırımları izleyen her suç

şiddetle cezalandırılır. Daha öncede değinildiği gibi aile tipi pederşahidir.

Erkeğin üstünlüğüne dayanmaktadır. Kadın, ekonomik hayatta yükün çoğunu

omuzlamaktadır. Köyde kentte olsun halk, ekonomik imkanlara kavuşunca

uygun bir hayatın bütün gereklerini, en kolay, en çabuk ve rahat olarak yerine

getirmektedir. Giyim kuşamda, eğlencesiyle, sanat dallarında gösterdiği ilgi ile

Muğla’lı halk, modern bir hayata kendisini hızla uydurabilmektedir .

Yayla ile Muğla arasındaki ulaşımın bugünkü motorlu araçlarla sağlanan

çabukluğunun yaşanmadığı eski yıllarda, halkla beraber pek çok esnaf ve

zanaatkar da işyerini yaylaya taşırdı. Ticaret ve zanaat hizmeti, Muğlalılara

kışın kentte yazın yaylada verilirdi. Bunlar, yayla kahvelerinin etrafında

sıralanan, tek katlı, kırma kiremit çatılı, taş örme küçük işyerlerinde

mesleklerini sürdürerek, yaylaya “yazlık bir şehir” özelliği verirlerdi. Bugün bir

Muğla Evleri

142

çok kahvenin yanında bu dükkanlar durmakta, ancak, depo–samanlık vb.

amaçlarla kullanılmaktadır

12

.

Koruma imar planında geleneksel kent dokusu içerisinde özgün bir konum

gösteren ve sivil mimarlık örnekleriyle bütünleşmiş bir çevreyi oluşturan bazı

eski sokaklar, bugün özel işaretlerle taranarak, fiziki yapısı korunacak “tescilli

sokaklar” olarak ayrılmıştır. Bu sokakların tümü “korunmaya değer” bir siluete

sahiplerse de çağdaş yaşamın ulaşım koşullarına bugün cevap

veremediklerinden tamamının korunması mümkün olmamış, ancak son derece

karakteristik olanlar ve ulaşım ağı içinde bir engel durumunda bulunmayanlar “

resmen” koruma altına alınabilmişlerdir (Ekinci, 1985). Yayla’daki yeni

yapılaşmalar, bugün için herhangi bir yasal önlem olmamasına rağmen, büyük

ölçüde geleneksel karaktere uygun olarak sürmektedir. Bu olumlu gelişmede,

belediyenin yönlendirici çabaları yanında, Muğla’daki mimarların da “yayla

projelerine” özen göstermelerinin büyük payı bulunmaktadır. Ancak, ortada

henüz “disiplini sağlayıcı” bir önlem olmadığı için, yaylada karakteri bozucu

inşaatların yapılmasını da uzun süre önlemek mümkün değildir. Bugün yaylada

çok azda olsa, bazı betonarme –düz damlı –geniş –pencereli briket duvarlı

kötü yapılar ortaya çıkmış durumdadır.

Kentsel sit alanındaki dokunun günümüze kadar “yaşayarak” gelmesinde en

önemli faktörlerden biri, geleneksel fiziki çevrenin süregelen sosyal yaşantının

birçok gereksinimine cevap verebilir şekilde korunmasıdır. Bölgedeki, azda

olsa, bozulma –yozlaşma belirtileri ise, sivil mimarlık örneği durumundaki

evlerin bugünkü “modern aile yaşantısına” uygun olmaması yanında, bu evlerin

yoğun olarak bulunduğu semtlere “motorlu taşıt ulaşımının” sağlanamaması ile

ortaya çıkmıştır

13

.

Muğla’da güzergahlar kent merkezindeki dini ve ticari odaklara bağlanacak

şekilde bir ağ oluşturmuşsa da topoğrafyaya uygun ve eşyükseltilerle paralel

istikametler tercih edilmiştir. Böylece “Asar” eteklerinden aşağıya doğru kıvrıla

kıvrıla inen ve pekçok yerde birbirlerine yatay olarak bağlanan sokaklarla,

eskinin hayvan ve insan gücüne bağlı taşımacılığını daha da zorlaştıracak çok

dik meyilller ortaya çıkmamıştır. Sokağa cephesi olmayan mülkiyetlere, bunu

12

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

13

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

143

sağlamak için, komşu mülkiyetler dar geçiş şeritleri bırakmışlar, böylece

“çıkmaz sokaklar” doğmuştur. Muğla’da oldukça fazla olan bu çıkmazlar,

meyilli bazı yerlerde “merdivenli sokak” haline dönüşmüşlerdir. Genişlikleri 1.5

m ve 3 m’dir. Ulaştıkları mülkiyetin sahibi olan ailelerin isimleriyle anılırlar.

Sokaklar dardır. Birçok yerde 2 m’nin altına düşer. Kentsel sitin geçmişteki ana

ulaşım arterlerini oluşturan bazı yollarda dahi 3.5 –4 m’den daha geniş kısımlar

yoktur. Son yıllarda, belediye ile sit sakinleri arasındaki bir dayanışmayla,

yolların çok daraldığı yerlerde mülkiyetlerin sınırlarındanbir miktar “ bedelsiz”

olarak yola verilmiş, böylece kavşaklar “araba dönebilecek” kadar

genişletilebilmiştir

13

.

Muğla evlerini bütünleştiren sokaklardır. Sokaklar ulaşımı sağlama göreviyle

birlikte, çocukların oyun alanlarıdır. Ayrıca yüksek avlu duvarlarının

gölgelediği dar sokaklar, kadınların sıcak havalarda oturdukları mekan

görevinde de bulunurlar. Sokaklar topografyaya uygun zengin perspektifler

verirler. Kuzulu kapı, sokağa çıkıntı yapan ocaklar, avlu duvarlarının üzerinden

sarkan çeşit çeşit çiçekler, özel bir görünümü olan bacalar, ocak çıkıntısının iki

yanında görülen dar pencereler, zaman zaman sokağa sarkan kapalı ve açık

çıkmalar, saçaklar, Arnavut kaldırımları sokağı oluştururlar. Sokağı oluşturan

bu elemanlar günümüzde bozulmaları sonucu, sokak görünümü özgünlüğünü

yitirmeye başlamıştır. Bu nedenle bu sokak elemanlarının, tekrar tek tek orijinal

şekline çevirmeleri gerekmektedir

14

.

Muğla evini, bölge evlerinden ayıran önemli bir özelliği bacasıdır. Bu yüzyılın

başına kadar Muğla evleri tamamen “toprak damlı”ydı. Hatta 1940’lara kadar

birçok evin toprak damlı olduğu görülmüştür. Bu nedenle Muğla bacasının

ortaya çıkışı Alaturka kiremitli çatılara dayanmaktadır. Geçen yüzyılın sonunda,

bu yüzyılın başlarında görülmeye başlayan Alaturka kiremitli çatılar,

beraberinde Muğla bacasını da getirmiştir

14

.

Muğla evinin plan tipi gereği, açık sofalar hemen hemen her evde

görülmektedir. Açık sofaların bir kısmı camekanla kapatılmış durumdadır.

Ancak,bu uygulamaların daha önceden yapılmış olanları, “sürme pencere”

14

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla

Muğla Evleri

144

görünümündedir. Bu sistem de, yapının görünümüne aykırı düşmeyen bir sonuç

vermiştir.

Fakat daha yakın dönemlerde yapılmış camekanlar, geniş pencere sistemli, çift

kanatlı pencere biçimindedir. Bu sistem ise yapının görünümüne aykırı

düşmüştür. Açık sofaların camekanla kapatılmasının birçok nedeni vardır: Dış

hava koşullarının açık sofayı kullanılmaz duruma getirmesi, açık sofanın

kapatılma gereğinin en önemli nedenidir. Çünkü odalara ulaşım, sofalarla

gerçekleştiği ve sirkülasyon alanları olduğu için, bu bölümün dış koşullara

kapalı olması gerekmektedir. Bu nedenle bu evrelerin kullanılır olması için, açık

sofaların kapatılması gerekmektedir

14

.

4.SONUÇLAR VE ÖNERİLER

Kültür mirasımızın mimariye ve şehirciliğe yansıyan birçok yönünü birlikte

bünyesinde taşıyan yapı gruplarının meydan, sokak vb. faktörleriyle birlikte

oluşturdukları yerleşme karakterlerinin korunması, bir anlamda da ‘yaşatılması’

yolunda kararlar üretilmekte, ‘kentsel sit alanları ‘ tespit edilmektedir

13

.

Bu bölgelerdeki imar faaliyeti, Muğla’nın kendine özgü şehir ve konut

karakterini bozmadan sürdürülmelidir. Yeni yapılacak olan binalar, bu karaktere

uygun olarak biçimlenmelidir. Kiremit çatılı, beyaz duvarlı, avlulu evlerin

arasından beton yığınları yükselmemeli, böylece kentin doğal ve tarihsel

görünümü bozulmamalıdır

15

.

Muğla’da sit bölgesi içerisinde toplam 178 adet ev ‘aynen korunmak üzere’

tescil edilmiştir. Bu tescilli evler tahrip edilmemeli, günümüzün yaşam

koşullarına cevap verecek şekilde tamirat ve tadilat yapılmalıdır. Söz konusu

evlere yapılacak müdahalelerde tek koşul dış görünümün bozulmamasıdır. Sit

bölgesi içerisinde Muğla sivil mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan eski

evlerden en karakteristik olanları bölge içinde birer anıt gibi kalmalı, gelecek

kuşaklara geçmişin mimari mirası bırakılmalıdır

16

.

Sanatın kökeninde, insanın doğayla sürdürdüğü yaşam mücadelesinde ortaya

çıkan türlü gereksinimleri yatar.Resim sanatının hatta bazılarına göre de yazı

sanatının temelini oluşturan tarih öncesi devirlere ait mağara duvarlarındaki

15

Ekinci O., Yangın ve Tarihi Evler, İlkadım Gazetesi, 28.07.1980, Muğla.

16

Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981, Muğla.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

145

resimler, o dönem insanının örneğin bir avlanma olayını diğer insanlara

bildirmek ve böylece güç birliğine davet etmek ihtiyacından doğmuştur.İnsanın

doğaya karşı verdiği yaşama kaygısının sanat ürünleri ortaya çıkartması

olayının en net örneklerini mimarlık ürünleri vermektedir

17

.

Mimarlık ‘yapıların biçimlendirilmesi’ olarak tanımlanabilirse de, temelinde

yapıyla birlikte o yapıyı ortaya çıkartan ‘yaşam tarzı’nı da içermektedir.

Mimarlığın hedefi ve anlamı, tek başına bir yapı biçimi yaratmak değil, daha da

ağırlıklı olarak, belli sosyal ilişkiler içerisinde yaşayan insanların, bu ilişkilerine

uygun fiziksel çevrelerini oluşturmak vehatta daha ileri gidilerek, yeni fiziksel

çevreyle, yeni sosyal ilişkilerin yaratılmasına katkıda bulunmaktır

18

.

Muğla il merkezi ülkemizin eski ve güzel bir yerleşme bölgesi olarak gerek eski

eserleri, gerek eski sivil mimarlık örneklerinin yoğun ve bozulmamış bulunması

nedeniyle bütünü ile korunması gerekli sit sahası olarak tescil edilmesi

gerekmektedir

18

.

Anıtsal değer taşıyan mimarlık ürünlerini, eserlerini korumak için, o eserleri

‘oldukları gibi’ orijinal şekilleriyle muhafaza edebilmek ve yıpranmamalarını

sağlamak yeterli ve mümkün olabilmektedir. Muğla veya diğer sit alanı kabul

edilmiş ve koruma uygulamasına alınmış yerleşmelerde bir eski ev ‘aynen

korunurken’ o evde müzelik eşyalar değil, elli sene öncesinin insanları da değil,

bugünün sosyal ilişkileri içinde yaşayan insanlardır. O halde bu insanların, eski

evlerini koruyabilmeleri için, geleneksel (eski) yaşam tarzlarını da korumaları

gerekmektedir. Aksi halde o evi ‘olduğu gibi’ korumaları olanaksızdır. Çünkü

ev tiplerini yaratan etkenlerin başında yaşam tarzı ve sosyal ilişkiler gelir.

Dünya değiştiğine göre, yaşam değiştiğine göre, insanlar arasındaki üretim ve

tüketim ilişkileri değiştiğine göre, ‘değişen insanların’ yaşadıkları evlerin aynen

eskisi gibi kalmasını savunmak, her şeyden önce eşyanın tabiatına

aykırıdır.Geleneksel Türk mimarisini çağdaş yaşama uyarlamak ve bunu

yaparken de gelenekselin eşsiz deneyleriyle doğmuş uygulamalarına sahip

çıkmak gerekir. Mesela bir eski baca tipini korumak. Ama sadece şekil

açısından değil, Muğla ikliminde en verimli baca tipi olmasından ötürü

17

Ekinci O., Tam Ortasındayız, Devrim Gazetesi, 01.01.1981, Muğla.

18

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Muğla Evleri

146

korumak. Beyaz badanayı, saçaklı, kiremit çatıları, avlulu ev nizamınıda benzer

nedenlerle sürdürmek

18

.

Geleneksel mimari zenginliğimizi korurken tutucu olmamalıyız. Şayet eski

evlerimizi koruma görevini, yani ulusal bir görevi sadece o evlerde yaşayanlara

yüklemişsek, birde onların değişen yaşam tarzlarında durağan bir mimari çevre

içine takışıp kalmalarına neden olmamalıyız

18

.

Geleneksel halk mimarimizin güzel örneklerinin korunması son derece yerinde

bir çabadır. Sit bölgesi içinde kalan mülkler, durumlarına göre farklı koruma

kararları altındadır. Bunları üç grupta toplayabiliriz:

 Korunacak olan mülk , ‘eski eser’ kabul edilmiş bir tescilli ev ise bu ev

sadece restore edilebilir. Yani dış görünüşü aynı kalmak, içinde ise

bugünün ihtiyaçlarına dönük değişiklikler yapmak kaydıyla tamir

edilebilir.

 Korunacak olan mülk, üzerinde eski bir evin yer aldığı, ancak bu evin

‘eski eser’ kabul edilmediği bir arsa durumunda ise, söz konusu ev

istenirse yıkılıp yerine eski evlere benzer görünüşte yeni bir bina

yapılıyor, istenirse de yine aynı şartlarda tamir edilebiliyor.

 Korunacak olan mülk boş bir arsa ise bu arsada yine eski Muğla

evlerine benzer biçimde yeni bir bina yapılabiliyor

19

.

Muğla, eski mimarinin korunması için, yasalara dayalı kararların alınmış olduğu

bir kenttir. Ancak dev gibi Trafo binalarını güzel bir tablo üzerine çakılan

çiviler gibi sağa sola inşa etmek yanlıştır. Hele, tellerin geçeceği yerlere

rastlayan yayladaki ağaçları kesme hazırlığına geçme ise, tam anlamıyla bir

cinayettir. Yayla demek ağaç demektir. Eğer, elektrik, yüzlerce ağacın kesilmesi

pahasına yaylaya girecekse, artık orası yayla olmayacaktır. Elektriği olan, ağacı

az tarlalar yığını olacaktır. Kuşkusuz, bu endişenin karşılığı elektrikten

vazgeçmek olamaz. Bunu savunmak, uygarlığın nimetlerinin yanlış

kullanılmasını meşrulaştırmak olur. Yaylaya elektriği yeraltı tesisleriyle sokmak

teknik olarak mümkündür. Ancak ‘pahalı’ bir çözüm olduğundan uygulanması

19

Ekinci O., Muğla Sit’ini Korumada Yeni Bir Olanak, Yeni Muğla Gazetesi, 07.04.1981, Muğla.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

147

zordur. Oysa nekadar pahalı olursa olsun,yüzlerce senenin ürünü olan bugünkü

yayla güzelliği daha ucuz değildir

20

.

Yaylada bozulmayı önlemek için, yapılaşmayı tamamen yasaklamak gibi,

yaylanın ‘yaşayan’ karakterini öldürecek, dolayısıyla yaylanın asıl niteliğini

ortadan kaldıracak bir önlem almaktan mutlaka kaçınmalı, bir an önce, kendine

özgü yapılaşma koşullarını belirleyecek resmi bir çalışmanın ortaya çıkması

gerekmektedir.

Muğla’da geleneksel halk mimarisinin, korunması, koruma kararlarından ötürü

halkın karşılaştığı kayıpların üzerine gidilmeden ve bu kayıpların karşılığı

verilmeden mimari mirasın korunamayacağı, bunun salt fiziki değil aynı

zamanda sosyal bir olay olduğu unutulmamalıdır

20

.

Muğla ‘da kentsel sit alanı içinde yol açmak, şehrin gelişme bölgelerinde açılan

yollara göre çok dahafarklı sorunlar taşımaktadır. En önemlisi, topografyaya

uygun hareket ederken doğal dokunun zedelenmemesidir. Çünkü mevcut

karakter, yapıların topografya ile uyum içinde yerleşmesi ve sokakların bu

uyumu tamamlayan güzergâhlarda yer almasıyla oluşmuştur. Yolun

genişletilmesi veya yenisinin açılması, sokak cephelerini oluşturan eski yapı

duvarlarının yıkılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum ise, hem hukuksal, hem

de maddi yönden kamulaştırma sorunları yarattığı gibi, yıkılan yapı cephelerinin

ve avlu duvarlarının daha sonra tekrar ve eski karakteri verecek şekilde inşasını

da kapsayan çok yönlü çalışmayı gerektirmektedir

20

.

Muğla kentsel dokusunun canlılığını hala korumakta olması, Anadolu’nun

birçok yerindeki benzer bölgelerin terk edilmişliğine karşılık önemli bir

geleneksel yerleşim örneği durumunda olmasına neden olmuştur. Bu nedenle

hala canlılığını kaybetmeyen bu yerleşim alanının, yaşanırlılığının aktif duruma

gelmesi bazı yatırımlarla gerçekleşebilir. Bugün , bu evleri yaşatanlar şu anda

içinde oturanlardır.Ancak , son yıllarda dışarıdan gelen ve gelmekte olan

‘entelektüeller’sit alanında ev satın alarak ‘kendi anlayışlarında’ tamirat yapıp,

ya zaman zaman gelip kalmaktalar, yada sürekli oturmaktadırlar. Bu durum,

yavaş yavaş yaylada da görülmeye başlanmıştır. Bu durumun asıl nedeni:

Muğla Merkez İlçenin, Bodrum ,Gökova , Marmaris, Köyceğiz, Fethiye gibi

tatil beldelerine , ulaşım açısından , merkez durumda olması ve Muğla merkez

ilçenin , turizmin geliştiği, bu ilçelere nazaran daha ekonomik ve rahat bir

20

Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981, Muğla.

Muğla Evleri

148

yaşam olanağının sahip olmasıdır. Tabi ki bu gerçekler yanında, Muğla kentsel

dokusunda ve bu evlerden birinde yaşamak, kişinin ‘nostaljik’ duygularını,

tatmin etmesini de sağlamaktadır.

Geleneksel yerleşmelerde yapılan tasarımlar için, tasarım sürecinden önce,

yerleşmenin fiziksel ve sosyo-kültürel veri tabanına dayalı bir ön tasarım süreci

zorunlu görülmektedir. Bu sürecin en önemli yanı yerleşmenin ‘Kültürel Öz

Elemanlarının‘ tarihsel süreç içinde irdelenmesi ve yerleşmeye giren ‘Yeni

Elemanların’ saptanması olarak kabul edilmektedir. Mimari tasarım

süreçlerinde fiziksel çevreye ağırlık veren yaklaşımlar çoğunluktadır. Salt

fiziksel çevreye yönelik yaklaşımlar, çevresel devamlılık ve yerleşmenin sosyokültürel veri tabanı ile bütünleşme konularında önemli sorunlar çıkarmaktadır.

Bu yüzden tasarımcılar özellikle kültüre özgü çevrelerde hem fiziksel hemde

sosyo-kültürel çevreyi beraber değerlendirmek zorundadırlar

21

.

Gelişmekte olan ülkelerin geleneksel yerleşmelerinde diğer yörelere koşut

olarak son derece hızlı değişen sosyo-kültürel, ekonomik ve politik koşulların

bir sonucu olarak, kullanıcıların değerleri, imgeleri, çevresel değerlendirmeleri,

çevreden beklenti ve ona kazandırdığı anlamlarda değişmektedir.Bunda kitle

haberleşme ve diğer iletişim araçlarının payı çok büyüktür.İletişim

süreçlerindeki yapısal bozukluklar kullanıcıyı yeni değer ve normlara sürekli

itmekte, tercihler değişmekte bunun sonucunda da kültürel çevre gitgide

anlamsızlaşmakta ve olumsuz yönde değişmektedir.Geleneksel yerleşmelerdeki

çevresel bozulmanın önlenebilmesi, eskilerin sağlıklaştırılması kadar uyumlu

yeni dokuların tasarımına bağlıdır .

21

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

149

5.KAYNAKÇA

Tosun Y., 17. ve 19. Yüzyıllarda Batı Anadolu’da Osmanlı-Türk Şehir Dokuları,

Bu Dokuları Oluşturan Evler ve Korunmalar (Yayınlanmış Doktora Tezi),

Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983, İzmir.

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve

Yeniden Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma), Hamle Matbaacılık,

1991, Muğla

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir

Model, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,

1986.

Ekinci O., Yangın ve Tarihi Evler, İlkadım Gazetesi, 28.07.1980, Muğla.

Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981,

Muğla.

Ekinci O., Tam Ortasındayız, Devrim Gazetesi, 01.01.1981, Muğla.

Ekinci O., Muğla Sit’ini Korumada Yeni Bir Olanak, Yeni Muğla Gazetesi,

07.04.1981, Muğla.




6

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla

Muğla Evleri

134




Yıldız AKSOY

1

Ayşen AKPINAR

2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder