12 Kasım 2014 Çarşamba

Muğla Evleri

Muğla ve çevresindeki tarihi ve geleneksel halk mimari sanatı, olağanüstü görkemli ve eşsiz değerler taşıyan niteliklere sahiptir. Muğla'nın kendine özgü şehir ve konut karakteri vardır. Muğla insan topluluklarının birbirine duyusal olarak bağlandığı Gemeinschaft bir toplumdur. Doğallık, içtenlik ve yöresellik ön plandadır. Yüksek avlu duvarları, bunların içindeki ''kuzulu kapı''ları, kuzulu kapılar üstünde devam eden duvar üzeri kiremit harpuştaları ile, ''Arnavut kaldırımı'' türünde yol kaplamaları ile, avlu duvarlarının üzerinden sokağa sarkan ağaçları ile, duvarların sokak zeminine birleştiği yerlerde topraktan buldukları en ufak bir delikten fırlayan yeşili ile, Haçvari Bacaları ile, açık ve kapalı çıkmaları, sofraları, avluları ile, övünç duyulacak detayları ve insanları ile Muğla evleri...

Muğla'nın yerleşim alanı Asar Dağı etekleridir. Asar dağının tepesi aşağıdaki ovadan bakıldığında bir düzlük görünümündedir. Bu düzlüğün gerisinde küçük taşlardan yapılmış basit, kale duvarı izleri görülmektedir. Ayrıca bu dağın iki kenarından Basmacı ve Karamuğla dereleri geçmektedir. Dağın zirvesinde, derelere bakan dik yamaçlarda kaya mezarına benzer mağaraları görmek mümkündür. Özellikle bu mezarlardan birinin kapısı uçuruma açılan ve içeride dört mezar nişi bulunan bir mağara görünümündedir. Şehir Asar dağının güneyindeki ovaya doğru genişleyen eteklerde gelişmeye başlamıştır.

Muğla sokaklarının biçimlenişini etkileyen en önemli etkenlerden biri, toprak parçalarının zamanla kardeşler arasında bölüne bölüne küçülmesi ve bu parsellerle yapılan evlere ulaşımın karmaşıklaşması sonucu gelişi güzel yerlerde, çıkmaz sokakların oluşmasına neden olmuştur. Bu karmaşık çıkmaz sokak bolluğuna karşılık, net görülemeyen fakat gerçekte şehir, ana ulaşım ağlarından oluşan ızgara tipine sahiptir. Yamaca paralel bulunan ana sokaklar dağın iki kenarındaki derelerde bulunan değirmenlere ulaşımı kolaylaştırmak için yapı adalarının kesilmesini de sağlar. Ayrıca şehre giren ticaret kervanı dağ yamacına paralel bir yol hattından şehri terk eder. Asar dağından eteklere inen ana sokaklar ise şehir halkının dağ eteğini kuşatan dereler etrafında kurulan pazarlara ulaşımını ve ayrıca şehir halkının eteklerle, ovanın birleştiği alanlarda bulunan sebze bahçelerine ve tarım alanları olan, ovaya da ulaşımını sağlamaktadır.


Muğla kentinin oluşumu önceleri kale içi ile başlamış, sonradan kale dışında, güney yönünde devam etmiştir. Sırttan aşağı doğru topoğrafik koşulların elverdiği oranda genişleme olmuştur. Topoğrafik koşulların varlığı yapı düzenlemelerinde ve sokakların oluşumunda etkin olmuştur. Yapılarda yol kenarında sıralanmışlardır. Yapı ve kitle konumları insancıl ölçülerde olup homojen ve organik bir yapı göstermektedir.

Muğla evleri dış sofalıdır. Muğla evinde sokakla bağlantıyı avlu sağlar. Avlularda ahır, açık mutfak, hela, kümes, havuz bulunur.Muğla evlerinin ilk örnekleri tek katlıdır, ancak daha sonraki dönemlerde iki katlı olarak görülürler. Konuta yaklaşım sokak, özel avlu ve konut ile son bulmaktadır.


Muğla geleneksel mimarimizin yaşayan örneklerinin bulunduğu bir Anadolu kentidir. Muğla’nın adı, sadece ilçelerinin doğal güzellikleri ile değil, bizzat kendi kültürel zenginliğiyle, yaşayan halk mimarlık sanatı ile uluslararası düzeyde duyulmuştur.

Muğla kentsel sit alanı içindeki sivil mimarlık örneği eski yapılar başlıca iki tür karakter taşımaktadırlar: Yaygın olan tür, Müslüman-Türk ailelerince kullanılan ve zemin katları genellikle taş, üst katları ise dış duvarları yine taş, içi ahşapbağdadi sistemde inşa edilmiş, avluya dönük evlerdir. Hisar dağı eteklerine
doğru yoğun bir şekilde yer alan bu evler, kentsel silüetin “kırmızı kiremit çatı-beyaz duvar ve üzerlerinden taşan bitkiler” üçlüsüyle oluşan armonisi içinde,geleneksel dokunun özünü oluşturan yapılardır. Büyük çoğunluğu avlulu ve iki katlıdır. Avlu içindeki “müştemilatlarıyla” bir kullanım ve form bütünlüğü

oluştururlar. Bazılarının sofaları sonradan kapatılmış, bazı yakın devirde inşa

edilenler ise doğrudan kapalı sofalı olarak yapılmışlardır. Genel özellikleri,

“aile mahremiyeti” anlayışının bir ürünü olarak içe dönük olmalarıdır. Özellikle

zemin katlarında sokağa penceresi olan ev yok denecek kadar azdır. Buna

karşılık, avluya bakan cepheleri bol pencerelidir ve açık-yarı açık yaşam

mekanlarıyla ve geniş saçaklarla zenginleştirilmiştir. Bu nedenle, “ön cephe”

özelliği avlu tarafında ortaya çıktığından, manzara ve güneş hakimiyetini de

dengelemek üzere, evler Hisar dağına doğru köşelerine ve kuzeye sağır, güneye

4

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma), Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla,

Muğla Evleri










açık olarak yerleşmişlerdir. Diğer tür ise, 18. yüzyıldan sonra yaygınlaşan ve

daha çok Rum ailelerinin oturdukları düzgün kesme taşla yapılmış, yine 2 katlı

fakat bu kez sokağa dönük olan binalardır

5

.

Kente Rum tüccarların yerleşmeye başlaması ve Gökova İskelesinden Rodos’a

yapılan ticarette söz sahibi olmalarından sonra, Rum aileler konakaltı ve sabur

hane semtleri çevresinde yerleşerek kendi kültürlerine göre biçimlenen “taş

evleri” inşa etmişlerdir. Bu evleri Türk evlerinden ayıran temel özellik, içe

kapanık olmaları, avlu yerine “sokakla” bütünleşen bir cephe ve kütle nizamı

göstermeleridir.

Türk evlerinin plan tipleri, sofa ile bunun etrafında yer alan odaların

bulundukları konuma ve üst kata çıkan merdivenin yerine göre değişiklikler

göstermektedir. Üzerlerinde yer aldıkları parsellerin biçimi ve komşu binaların

konumu da planların oluşumunda etkili olabilmektedir. Ancak, genel hatlarıyla,

merdivenlerin sofa içindeki yerlerine göre, “ortadan” ve “yandan “ merdivenli

tipler olarak bir sınıflama yapmak mümkündür

5

.

Ortadan merdivenli evlerde, üst çıkış binayı simetrik olarak ikiye ayırdığı gibi,

farklı şekillerde de bölebilmektedir. Ancak her iki durumda da yaygın olan

uygulama, merdivenin geriye doğru sokulan bir orta sofadan çıkması ve binanın

arka duvarına yaslanmış olmasıdır. Merdiven ahşaptır ve altı depo olarak

kullanılır. U şeklinde dönerek çıkar. Her iki yanında simetri hakimse birer veya

ikişer oda yer alır. Sofalar, avlu cepheleri boyunca uzandığı gibi, sadece

merdivenin açıldığı ve oda girişlerinin bulunduğu orta kısımda da yer alabilir.

Bu tiplerde de yaygın olan uygulama orta sofanın, bina cephe hattının ilerisine

doğru beşgen şeklinde bir çıkma yapmasıdır. Sonradan kapatılanları da vardır.

Ortadan çıkan merdivenin, yapı kütlesini simetrik olarak ayırmadığı durumlarda

ise, sofanın bir tarafında odalar yer almakta, diğer tarafında ise yine sofanın

devamı olan bir yan açık mekan bulunmaktadır. Genellikle, avluya bakan

cephelerinde boydan boya sofa bulunan evlerde ise, üst kata “yandan

merdivenle” çıkılır. Sofanın genişliği, binanın yanından U dönüşüyle çıkan

merdivenin iki kolunun genişliğiyle uyum içindedir. Odalar, sofanın gerisinde

yapının arka duvarına yaslanmış olarak yan yana sıralanmışlardır. Her biri

doğrudan sofaya açılırlar

5

.

5

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

133

Rum evlerinin plan tipleri Hıristiyan kültürüne dayalı yaşam anlayışına uygun

olarak ortaya çıkmıştır. Binaya doğrudan doğruya sokaktan girilir ve sokak

kapısı bir orta mekana daha doğrusu geniş bir iç koridora açılır. Odalar bu

mekanın etrafında olup, sokağapencerelidir. Orta mekanın bir kenarından üst

kata çıkılır, zemin kat plan düzeni aynen bu katta da tekrar edilir. Taşıyıcı taş

duvarlar üst üste geldiğinden oda büyüklükleri de aynıdır. Odalardan sokağa ve

bahçeye pencereler açılır. Üst katlarda yaygın olan bir uygulama, sokağa doğru

yaklaşık 1 m eninde çıkan ve cephenin ortasında, giriş kapısının üzerinde yer

alan cumbadır. Bunlar ahşap konstrüksiyonlu olup, ilk bakışta “sonradan

eklenmiş” gibi bir görünüm içindedirler
İşlevsel Özellikler Açısından Muğla Evleri

Konut insan içindir. Ve insanla bir bütündür. İnsanın yaşayamadığı bir konut yada yerleşme, var oluş nedenini kaybettiğinden aslında mimari kişiliğini de yitirmeye mahkumdur. Muğla evinin avluya bakan cephesinde, halk arasında ''evin önünde'' denilen sofa vardır. Sofa, evi yağmurdan, güneşten koruduğu gibi üst katta odalara ulaşım görevinde de bulunur. Ayrıca sıcak havalarda oturulacak, hatta gece yatılacak serin açık yerdir.




Muğla evinde sofalar çeşitli konumlarda bulunur. Cephe boyunca olanları olduğu gibi, cephenin ortasında sekizgen biçimli olanları da vardır. Sofaları ahşap dikmeler taşır. Sofanın dış yüzeyinde ''tırabzan'' denilen ahşap çubuklardan oluşan korkuluk vardır. Ayrıca son dönemlerde yapılan kapalı sofalarda vardır.




Muğla evinin sokakla ulaşımını ''hayat'' denilen etrafı duvarla çevrili avlu sağlar. Evin ön cephesinin baktığı ''avlunun'' etrafında tuvalet, ahır, kümes ve ''salındırma'' denilen çatısını ahşap dikmelerin taşıdığı etrafı açık büyük bir ocağı olan çamaşır yıkama ve çeşitli kış hazırlıkları için kullanılan açık mekan vardır. Mutfak denilen küçük bir oda vardır. Bu bahçe odasında yemek yapıldığı gibi oturma odası olarak da kullanılır.




Sokaktan avluya çift kanatlı bir kapıyla veya ''kuzulu kapı'' ile girilir. Bazı avlular, Arnavut kaldırımındaki dere taşlarıyla kaplıdır. Saburhane bölgesinde avlular çakıl taşı ile kaplıdır. Avlunun duvar dibindeki kenarlarında çiçeklik bulunur. Ahşap direklerle iskeleti kurulan ve çardak denilen pergola, üzerindeki asmasıyla avluya gölge verir. Zeytin, nar, erik avluların vazgeçilmez ağaçlarıdır. Çiçekliklerde sümbül veşimşir sıkça görülür

Muğla evlerinde sofa çok amaçlı ev işlerinin yapıldığı özellikle kadının daha çok kullandığı bir mekandır. Avlu ve konutun kadının geniş çaplı üretim eyleminde birlikte rol aldıkları göz önüne alınırsa, konutun neden avluya açık ve onunla bütünleşen bir plan tipine sahip olması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.

Muğla evinde yazlık yaşam avluyla bağlantılı olarak zemin kattakisofada geçer. Odalar kullanış amaçlarına ve özelliklerine göre isimler almışlardır. “Yaz odası”, “kış odası” gibi. Muğla evinin odası bir ailenin

ihtiyaçlarını karşılayacak fonksiyonları içinde barındıran bir ev anlamındadır.

Evin üst katında konuklar için devamlı temiz ve düzenli saklanan “köşk oda”

vardır. Rum evlerinde su, Türk evlerinde avluda olmasına karşın, evin içindedir.

Mekanların kullanış biçimleri ise günümüz kullanım biçimleriyle benzerlik

içerisinde “oturma odası”, “yatak odaları”, “hol”, “mutfak”, “banyo”, “tuvalet”

olarak kesin şekilde ve kullanımlarına uygun büyüklüklerde ayrılmışlardır

6

.

Gerek taş gerekse hımış evlerde oturma eylemine ayrılan mekanlarda yahut

alanlarda genellikle sekiler ve divanda yapılmıştır. Bunlar basit bir ahşap

konstrüksiyonla yapılan taşınabilir geleneksel mobilyalardır. Özelleşmemiş

odaların diğer bir özelliği de çok işlevli mekanlarda kullanılacak eşyalar

özellikle yorgan, döşek ve yastıkların saklandığı dolaplar ve yüklüklerdir. Yerde

oturarak yemek yeme eylemi için halen kullanılan kısa bacaklı, ahşap masa bu

odalardaki eşyalardan en tipik olanıdır. Bu özelleşmemiş odalarda diğer önemli

bir basit donatı da hemen her odada bulunan ocaklardır

7

.

Muğla’da her evin sakini, en az evin içi kadar, dışını da ve özellikle sokak

cephesinin de temizliğine özen gösterir. Her yıl badanalar yenilenir, evin önü

devamlı süpürülür hatta yıkanır, böylece Muğla “tertemiz “ve “bembeyaz” bir

kent olma özelliğini devamlı korur

6

.

7

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

135

2.3. Davranışsal Özellikler Açısından Muğla Evleri

Muğla’da genel sokak örüntüsünde gittikçe özelleşen “mahremiyet” olgusuhakimdir. Genel sokak örtüsünde grup dışından kişileri fiziksel çevreninolanaklarıyla sınırlandırarak, dışlamak yerleşmenin en tipik görüntülerindenbirisidir. Psiko-sosyal çevredeki gereksinimler fiziksel çevre ile son derece iyibir şekilde bağlanmaktadır.

Sokak örüntüleri mahremiyet açısından genelden özele farklılaşan ve boyutsalaçıdan bir kurgu ile oluşturulmuştur. Bu kurgunun beş önemli yapısal öğesivardır. Bunlar:

• Meydan yada meydancık,
• Sokaklar,
• Çıkmaz sokaklar,
• Avlu ve
• Konuttur.

Konutlar dar sokaklar, çıkmaz sokaklar ve önlerinde bahçelerle birbirlerinden

ayrılmışlardır. Konutların büyük bir bölümü güneydeki manzaraya bakar.

Sokaklar sessiz ve gölgelidir, bu yüzdende serindir. Konut örtülerinin ayrık

şekilde ve sokağa yüksek duvar yapmasının diğer bir nedeni de sokaktaki termal

konforun özellikle yaz aylarında sağlanmasıdır. Beyaza boyanmış duvarlarla

sokaklarda son derece iyi bir plastiklik göze çarpar. Sokak, kırmızı kiremit,

kendine özgü sitilize olmuş konut bacaları, yeşil asma yaprakları ve işlemeli

kapılarlason derece uyumlu bir renk armonisi içerisindedir

8

Fiziksel çevre ile sosyo-kültürel çevrenin uyum içinde iç içe bütünleştiği

“mahremiyet” olgusu ”psikososyal uzaklık” kavramı ile açıklanabilir. İnsanlar

arasında kültür grubundan kültür grubuna değişen fakat temelinde evrensel

görünümleri birbirine benzeyen dört uzaklık vardır

8

.

8

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Muğla Evleri

136

Bu uzaklıklar:

• Duyusal verilerin fark edilmeuzaklığı,

• Kişisel uzaklık,

• Sosyal uzaklık ve

• Kitle uzaklığıdır.

Bu uzaklıklar içerisinde sosyal uzaklık ve kitle uzaklığı sokak örtülerinde

gittikçe artan mahremiyeti açıklayan nedenlerdir. Kitle uzaklığı aynı zamanda

gözlemler ve konuşmaların etkin olduğu uzaklıktır. Temelinde ailenin sokak ve

diğer komşularla ilişkisi yatar. Muğla’nın meydancıklarından dar sokaklarına

geçişler, hatta çıkmaz sokaklar kitle uzaklığını diğer bir deyişle mahremiyeti

ortaya çıkaran fiziksel çevre örüntüleridir. Mahalle halkından birini

“yabancıdan” ayırma bir bakıma “biz” ve “onlar” grup kimliği bu örüntülerde

bakma, görme ve işitme gibi duyusal verilerle gerçekleşmektedir

Sosyal uzaklık da sosyal mahremiyeti beraberinde getirir. Sosyal mahremiyeti

birbiriyle yakın ilişkisi olmayan kişiler arasındaki iletişim şeklinde

yorumlanmaktadır. Bu ilişkiler aile bireyleri arasında olduğu gibi, kapı

komşuları arasında da olabilir. Çıkmaz sokakların çevresindeki iki ya da üç

konut grubu arasındaki mahremiyetin konu olduğu yerlerde bu çıkmaz

sokaklardır. Çıkmaz sokak bu üç konut grubuna aitmiş gibi görünmesinin

yanında, bu grubun dışında kalan mahalleliye belirli bir uzaklık sağlar. Sosyal

mahremiyet çıkmaz sokağın ötesinde avluda ve hatta konutta bile söz

konusudur

8

.

Mekansal özellikler açısından Muğla evlerinde iki türlü etnik grup vardır.

Bunlar Müslümanlar-Türkler ve Hıristiyanlar-Rumlardır. Bu dinsel farklılığı

olan iki grup arasında ortaya çıkan en önemli ayırım ilk merkez kayması

sonunda olmuştur. Yeni merkez Konak altı ve çevresindeki taş Rum tüccar

evleri zengin ticaret kesimini sergiliyordu. Bunun dışında yerleşmenin diğer

bölümlerinde yapılaşma açısından Rumlarla Türkler arasında farklılıklar yoktu.

Konakaltındaki zengin Rumtüccar sınıfına ait taş yapılar, kentin diğer

alanlarındaki hımış yapıların aksine öndeki yüksek duvarlardan arınmış sokak

ya da caddeye cephe vermekteydi. Son derece sade hatları olan bu yapılar,

genellikle iki katlıydılar. Avrupa’daki tüccar sınıfının planlama niteliklerini

andıran bu evlerin alt katlarında genellikle bir depo bulunmakta olan asıl

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

137

yaşama bölümü üst kattaydı. Hımış evlerin yüksek duvarlar içinde

saklanmalarının aksine bu evlerin cadde ve sokağa açılıp, hakim olmalarının

nedeni tüccarın toplumdaki statüsünü vurgulamakdı. Türklerin etkin olduğu

alanlarda konutların büyük bir bölümünün hımış olmalarının dışında özellikle

geometrik tavan süslemeleri ve ahşap payandalı çıkmalı olmaları bu kültür

grubunu simgeleyen özelliklerdi. Ama bu iki kültür grubunun özelliklerini

simgeleyen öğeleri bazen bir konutta gözlemlemek mümkündü. Etnik gruplar

etkileşimleri sonucunda çeşitli temellere göre denenmiş öğelerin sentezini bazen

bir konutta sergilemekteydiler

9

.

18.ve 19. yüzyıllarda ise Türk ve Rum grupların karşılıklı etkileşimi sonucunda

taş yapı plan şeması içinde hımış yapılar ve hımış yapı plan şeması türünde taş

yapılar ortaya çıkmıştır. Rumların bir bölümünün hımış yapılarda oturması

nedeniyle özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda bu iki grup kültürel açıdan etkileşim

içinde bulunmuşlardır. Bu sosyo-kültürel etkileşim sonucunda her iki kültür

grubunun beğenileri birbirinden etkilenmiş ve bu da fiziksel çevreye

yansımıştır. Bu yüzden de taş ve hımış yapı türünün arasında belirli bir

sınıflamaya sokamayacağımız türler de mevcuttur. Komşuluk ve komşuluğun

devamlılığı her iki grup için de önemli bir kavramdı. Türkler için sosyal

etkileşimin en yoğun olduğu günler bayramlar, düğünler, sünnet ve ölüm gibi

dünyevi ve dinsel törenlerdi. Cami dinsel zorunlulukların dışında mahallenin

sorunlarının tartışıldığı mekandı

9

.

Kahveler de sosyo-kültürel bir mekan olarak önemli yerlerdi. Kahvenin Türk

kültüründe önemliliği bu mekanın boş zaman geçirme yeri olmasından ziyade

bu mekanın grubun sosyo-ekonomik konularının tartışıldığı bir platform

olmasından ileri gelmektedir. Hamamlar ise yıkanma ve temizlenmenin dinsel

kuralları içerisinde yerine getirildiği sosyo-kültürel mekanlardı. Eski Muğla da

Türk kesiminin etkileşimi bu sosyo-kültürel kurumlar içerisinde

gerçekleşmekteydi. Sosyal etkileşim temelde ataerkil bir aile yapısının sık

akraba ilişkileri, iyi komşuluk ve dinsel ilkeler çerçevesinden töre ve

geleneklere bağımlı, dışa kapalı bir çevrede oluşmaktaydı. Muğla’da konut

ünitesindeki mahremiyet diğer yörelerdeki mahremiyetten farklı değildir. Konut

ünitesindeki mahremiyetin ve bunun sonucunda ortaya çıkan fiziksel çevre

9

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Muğla Evleri

138

öğelerinin nedeni İslam dininden kaynaklanmaktadır. İslam dininin

inançlarından birisi olan kadının mahremiyetinin zorunlu olması konutların

planlanmasında ve hatta sokak örüntülerinin oluşmasında da önemli bir neden

olmuştur

9

.

Geleneksel Türk evinde görülen haremlik ve selamlık ayrımı Muğla evlerinde

yoktur. Dini inanışların evlerin planlanmasında etkisi vardır. Ve bu etki üç

özgün mahremiyet örneği ile vurgulanabilir: Bunlardan ilki yıkanma eyleminin

gerçekleştirildiği gusülhanelerin gizli bir bölümde yapılmaları ve yıkanma

eyleminin dini bir koşul olarak evin en gizli yerinde yapılmasıdır. Genellikle

odanın bir duvarı içinde bir dolap şeklinde düşünülen bu küçük eylem alanı

odaya girildiğinde fark edilmeyecek şekilde yapılır

9

.

Muğla’daki konutların sofaya açılan odalarının hemen hepsinin pahalı olması

odalar ile sofa arasındaki sosyal ve kişisel mahremiyetin elde edilmesi şeklinde

yorumlanabilir. Kişisel mahremiyet, kişisel mekan düzeyinde bir oda

içerisindeki mahremiyet yada birbirini izleyen eylemleri konu alan odalar

arsındaki mahremiyettir. Diğer bir mahremiyet örneği ise misafiriçin seçilen

odanın genellikle giriş katında ve eylemlerin, yaşamın geçtiği evin asıl

bölümlerinden ayrı bir yerde düşünülmesidir

9

.

Muğla’da kullanıcısının Türk olduğu konutlarda kafesler, tavan süslemeleri v.b

gibi yapı elemanları ile aile yapısı kadın erkek ayrımının daha serbest olduğu

Rumlardan farklı olmaktadır. Konut üniteleri babanın hakim olduğu, annenin

ise tüm evin dirlik, düzenliği ile ulaştığı aile yapısına göre yapılmışlardır. Bu

konutlar bir avlu çevresinde yer alan, gerektiğinde aileden evlenen oğullara

gelecekte oda açabilecek nitelikte, mahremiyeti ön plana çıkaran, kendine özgü,

basit iki katlı konutlardır. Aile yapısı geniştir. Bu genişlik ailenin ekonomik

yapısı ile de ilişkilidir. Konutlar bazen akrabaları içeren büyük konaklar haline

de dönüşmüştür. En azından bu tip konutlarda evlenen oğul için bir göz oda

vardır. Yemekler beraber yenilip, içilir. Evin hakimi babadır ve disiplini

simgeler. Konut bu aile yapısına göre düşünülmüştür. ikinci katta birden fazla

odanın bir sofaya açılması ve bu odaların gece yatak odaları şekline

dönüşmeleri konutun çehresini değiştirerek ailenin tüm bireylerinin kalabileceği

bir şekle dönmesine neden olmaktadır Yerleşmedeki aile yapısı ataerkil

(pederşahi) görünümdedir. Sosyo-kültürel konular olan mahremiyet ve “psikososyal alan” yani “territoriality” bu ailenin uzantısı olarak fiziksel çevrede ve

özellikle konut ünitesinde çeşitli görünümlerle ortaya çıkmaktadırlar.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

139

Mahremiyet konusuna ek olarak, evin çevresini saran yüksek duvarlar ve

avlunun çevresinde şekillenme birer “territoriality” örneğidir

10

.

3.MUĞLA EVLERİNİN MEKÂNSAL, İŞLEVSEL,

DAVRANIŞSAL ve TEKNİK ÖZELLİKLERİNİN ZAMAN

İÇERİSİNDE GEÇİRMİŞ OLDUĞU DEĞİŞİM

Asar dağı eteklerinin ovayla birleştiği kısımdaki bahçelerin üzerinden

bugünkü Aydın tarafından gelen ve Marmaris’e uzanan karayolu yapılmıştır,

daha önce mezarlık olan bu yerler zamanla bozulmuş ve resmi kurumların yapı

sahaları haline gelmiştir. Bugün Karabağlar yaylası eski kullanımına uygun

olarak değil de sayfiye yeri gibi kullanılmaya başlanmıştır. Şehirle yayla

arasında kurulan sanayi sitesi gelecekte yaylanın gerek yeraltı suyu gerekse

havasını etkileyecektir. Yaylaya özgü “Karaağaç”lar kurumuştur.

Şehrin kurulduğu yerleşimin güney tarafındaki Karadağ etekleri kooperatif

evleri denilen bir dizi birbirinin benzeri evlerle yavaş yavaş kaplanmaya

başlanmıştır. Banliyö yerleşimine benzeyen bu anlayış şehrin geleceğini ne

şekilde etkiler bilinememektedir. Ancak Muğla kent dokusunun kurulduğu

yamaç, şehre uğramadan geçen yeni Aydın, Marmaris – Denizli yoluna uzak ve

sapa kaldığı için ve yeni yerleşimlerin bu yeni açılan yola yaklaşmak istemesi

sonucunda zamanla Muğla kent dokusu yalnızlığına terk edilmiştir

11

.

Günümüzde Muğla evlerinin terk edilmelerinin ana nedenleri: Kullanım zorluğu

ve yapısal sorunları olmasıyla birlikte, bu durumu asıl pekiştiren bir nedenle,

aynı mahalledeki eski komşuların zamanla mahalleyi terk edip, yerlerine çevre

köylerden ve diğer illerden gelen insanların gelip yerleşmesidir. Çünkü sokakta

eski yardımseverlik, güvence duygusu veya kişilerin eski dostlarını artık

görememesi, sokaktan soğumasına neden olmuştur. Bu duruma karşılık bu

evleri terk edip, yeni yerleşim alanlarındaki apartman hayatına kavuşmak,

sokakta son kalan insanların tek özlemleridir.

Ayrıca şehir, zamanla aşağıdaki düzlüğe yayıldığı için ve yeni ticaret alanları,

okullar, kahveler ve eski kapı komşularının aşağıdaki düzlükte bulunmaları

10

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

11

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla

Muğla Evleri

140

sonucu, ulaşımın güçlüğü meydana çıkmıştır. Bununla beraber özel otoların bu

sokaklarda rahat kullanılmamaları ve park etme sorunları, bu durumu

pekiştirmiştir. Muğla kent dokusunun “Yaşayan Bir Kentsel Doku” gibi

görünmesinin nedeni, içinde yaşayan insanların ekonomik sorunlarından

kaynaklanmaktadır. Maddi durumları pek iyi olmayan aileler, zaten yakın bir

zaman önce çevre köylerden gelmiştirler. Dolayısıyla işçi olarak çalışan bu

ailelerin, yeni yerleşim alanlarındaki kira ücreti yüksek olan apartmanlarda

oturmaları mümkün değildir. Buna karşılık kentsel dokudaki “Eski Evlerin

kiraları ve hatta fiyatları da ucuz olduğundan satın da alabilmektedirler.

Ekonomik güçleri sadece yiyecek ve içeceğe yeten bu ailelerin, bu evlerin

bakımını yapmaları mümkün değildir. Fakat eski evlerin ahşap kısımlarının

bakımı zor olduğu için, ahşap kısımları bozarak, birlikte duvarlar vb.

yapmaktadırlar. Kereste ücretlerinin fazla olması ve bu evlerin mimarisine

uygun ürünleri verebilecek ustaların, turizm alanlarındaki yüksek ücretli işlerde

çalışması, halkın bu evleri korumasını engellemektedir. Gerçekte, bu evlerde

yaşayan bu insanların evlerin orijinal durumlarını korumak gibi bir kaygıları da

yoktur. Zaten maddi durumu düzelir düzelmez bu evleri ya terk etmekteler ya

da sessizce, evin bazı kısımlarını yıkarak geri dönüşü zor bozulmalara yol

açmaktadırlar

11

.

Muğla evlerindeki geleneksel yaşamda, yıkanma ihtiyacı, oda içindeki

“gusülhane” bölümünde giderilirdi. Bununla beraber mutfak olarak ayrı bir

bölümde yoktu. Fakat oda içinde de, kapı arkasına gelen bölümde “çanak, kaşık

vb.” bulunurdu. Yemekte ocakta pişirilirdi. Havanın uygun olduğu zamanlarda

da avludaki “ salındırma” denilen üzeri kapalı, açık ve ocaklı bölümde yemek

hazırlanırdı. Bulaşıklarda gene ocakta ısıtılan suyla, çiçekliğe yakın bir yerde

yıkanırdı.

Toprağa bağlı yaşayan bu insanların, geleneksel alışkanlıkları, günümüzün

“mesaili” çalışma koşulları karşısında geçerliliğini yitirdi. Muğla’da soysal

hareketlilik daha çok geçici süre için yaylalara gitme şeklindedir. Muğla

merkezde yaz aylarında Karabağlar’a göç edilir. Halk arasında yayla denilen

Karabağlar yüksek bir yerde değil, aksine çukurda bir bölgedir. Halk burada

kışlıklarını hazırlar. Ayrıca serin kuyuları su dolu doğal bir cennettir. Eski

Muğlalının iki evi olurdu, biri Muğla’da, diğeri yayladaki bir yurttaydı, yaz

aylarında şehir boşalır, yaylaya taşınırdı. Yazın süngercilik, tütün, pamuk,

zeytin, narenciye vb. üretim alanlarında çalışma, denize açılma ya da gündüz

gidip, gece dönme şeklinde olmaktadır. Çalışma hayatında en belirgin özellik,

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

141

kadınların çalışması ve ev ekonomisine büyük katkıda bulunmasıdır. Muğla

yeniliklere açık, uysal bir halka sahiptir. İlde temel sınıfı çiftçiler meydana

getirmektedir. Tarımla geçinen halk, çoğunluktur. Çalıştıkları yere bağlı

bulunmaktadırlar. Bölgesel etkilerden kendilerini kolay kolay

kurtaramamaktadırlar. En ilkel ekonomik geçim araçları ile geçinmek

zorundadırlar. Bu bakımdan üretemedikleri şeyleri pazar yerinden satın

almaktadırlar. Nüfusun çoğunluğu çiftçi bulunduğundan, esnaf mallarının

tüketimi ve çiftçinin hayatı ile doğrudan doğruya ilgilidir. Aile

monografilerinde el tezgahı ile çalışan dokumacı ailelerin ekonomik

hayatlarındaki değişiklik dikkati çekmektedir. El tezgahı ile dokumacılık

önemini yitirmiş bulunmaktadır. Tütün ve zeytincilik, bölge halkının hayatını

büyük çapta etkilemektedir. İl merkezinde olsun, ilçe ve köylerde olsun, halk

geçimini adı geçen iki temel üretime dayandırmaktadır. Alım satımlar,

evlenmeler, geziler, ihtiyaçların karşılanması “tütün” ya da “zeytin mevsimi”

dönemlerinde olmaktadır. Nüfus artışları, gayrimenkullerin parçalanmalarını

zorunlu kılmakta, toprakları küçültmekte ve ekonomik sarsıntıların meydana

gelmesine yol açmaktadır. Kendi imkanlarını beğenmeyip, başka yörelere göç

edenler genellikle girişken bir kimliğe sahip olanlardır. Bu ise geride kalanların

“kadere razı” bir yaşam benimsemelerine sebep olmuştur. Muğla’da toplumun

sosyal ve ahlaki vicdanı objektif için hukuk, ahlak ve sosyal kontrol, son derece

kuvvetli ve geneldir. Sosyal vicdanı ve toplumsal yaptırımları izleyen her suç

şiddetle cezalandırılır. Daha öncede değinildiği gibi aile tipi pederşahidir.

Erkeğin üstünlüğüne dayanmaktadır. Kadın, ekonomik hayatta yükün çoğunu

omuzlamaktadır. Köyde kentte olsun halk, ekonomik imkanlara kavuşunca

uygun bir hayatın bütün gereklerini, en kolay, en çabuk ve rahat olarak yerine

getirmektedir. Giyim kuşamda, eğlencesiyle, sanat dallarında gösterdiği ilgi ile

Muğla’lı halk, modern bir hayata kendisini hızla uydurabilmektedir .

Yayla ile Muğla arasındaki ulaşımın bugünkü motorlu araçlarla sağlanan

çabukluğunun yaşanmadığı eski yıllarda, halkla beraber pek çok esnaf ve

zanaatkar da işyerini yaylaya taşırdı. Ticaret ve zanaat hizmeti, Muğlalılara

kışın kentte yazın yaylada verilirdi. Bunlar, yayla kahvelerinin etrafında

sıralanan, tek katlı, kırma kiremit çatılı, taş örme küçük işyerlerinde

mesleklerini sürdürerek, yaylaya “yazlık bir şehir” özelliği verirlerdi. Bugün bir

Muğla Evleri

142

çok kahvenin yanında bu dükkanlar durmakta, ancak, depo–samanlık vb.

amaçlarla kullanılmaktadır

12

.

Koruma imar planında geleneksel kent dokusu içerisinde özgün bir konum

gösteren ve sivil mimarlık örnekleriyle bütünleşmiş bir çevreyi oluşturan bazı

eski sokaklar, bugün özel işaretlerle taranarak, fiziki yapısı korunacak “tescilli

sokaklar” olarak ayrılmıştır. Bu sokakların tümü “korunmaya değer” bir siluete

sahiplerse de çağdaş yaşamın ulaşım koşullarına bugün cevap

veremediklerinden tamamının korunması mümkün olmamış, ancak son derece

karakteristik olanlar ve ulaşım ağı içinde bir engel durumunda bulunmayanlar “

resmen” koruma altına alınabilmişlerdir (Ekinci, 1985). Yayla’daki yeni

yapılaşmalar, bugün için herhangi bir yasal önlem olmamasına rağmen, büyük

ölçüde geleneksel karaktere uygun olarak sürmektedir. Bu olumlu gelişmede,

belediyenin yönlendirici çabaları yanında, Muğla’daki mimarların da “yayla

projelerine” özen göstermelerinin büyük payı bulunmaktadır. Ancak, ortada

henüz “disiplini sağlayıcı” bir önlem olmadığı için, yaylada karakteri bozucu

inşaatların yapılmasını da uzun süre önlemek mümkün değildir. Bugün yaylada

çok azda olsa, bazı betonarme –düz damlı –geniş –pencereli briket duvarlı

kötü yapılar ortaya çıkmış durumdadır.

Kentsel sit alanındaki dokunun günümüze kadar “yaşayarak” gelmesinde en

önemli faktörlerden biri, geleneksel fiziki çevrenin süregelen sosyal yaşantının

birçok gereksinimine cevap verebilir şekilde korunmasıdır. Bölgedeki, azda

olsa, bozulma –yozlaşma belirtileri ise, sivil mimarlık örneği durumundaki

evlerin bugünkü “modern aile yaşantısına” uygun olmaması yanında, bu evlerin

yoğun olarak bulunduğu semtlere “motorlu taşıt ulaşımının” sağlanamaması ile

ortaya çıkmıştır

13

.

Muğla’da güzergahlar kent merkezindeki dini ve ticari odaklara bağlanacak

şekilde bir ağ oluşturmuşsa da topoğrafyaya uygun ve eşyükseltilerle paralel

istikametler tercih edilmiştir. Böylece “Asar” eteklerinden aşağıya doğru kıvrıla

kıvrıla inen ve pekçok yerde birbirlerine yatay olarak bağlanan sokaklarla,

eskinin hayvan ve insan gücüne bağlı taşımacılığını daha da zorlaştıracak çok

dik meyilller ortaya çıkmamıştır. Sokağa cephesi olmayan mülkiyetlere, bunu

12

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

13

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

143

sağlamak için, komşu mülkiyetler dar geçiş şeritleri bırakmışlar, böylece

“çıkmaz sokaklar” doğmuştur. Muğla’da oldukça fazla olan bu çıkmazlar,

meyilli bazı yerlerde “merdivenli sokak” haline dönüşmüşlerdir. Genişlikleri 1.5

m ve 3 m’dir. Ulaştıkları mülkiyetin sahibi olan ailelerin isimleriyle anılırlar.

Sokaklar dardır. Birçok yerde 2 m’nin altına düşer. Kentsel sitin geçmişteki ana

ulaşım arterlerini oluşturan bazı yollarda dahi 3.5 –4 m’den daha geniş kısımlar

yoktur. Son yıllarda, belediye ile sit sakinleri arasındaki bir dayanışmayla,

yolların çok daraldığı yerlerde mülkiyetlerin sınırlarındanbir miktar “ bedelsiz”

olarak yola verilmiş, böylece kavşaklar “araba dönebilecek” kadar

genişletilebilmiştir

13

.

Muğla evlerini bütünleştiren sokaklardır. Sokaklar ulaşımı sağlama göreviyle

birlikte, çocukların oyun alanlarıdır. Ayrıca yüksek avlu duvarlarının

gölgelediği dar sokaklar, kadınların sıcak havalarda oturdukları mekan

görevinde de bulunurlar. Sokaklar topografyaya uygun zengin perspektifler

verirler. Kuzulu kapı, sokağa çıkıntı yapan ocaklar, avlu duvarlarının üzerinden

sarkan çeşit çeşit çiçekler, özel bir görünümü olan bacalar, ocak çıkıntısının iki

yanında görülen dar pencereler, zaman zaman sokağa sarkan kapalı ve açık

çıkmalar, saçaklar, Arnavut kaldırımları sokağı oluştururlar. Sokağı oluşturan

bu elemanlar günümüzde bozulmaları sonucu, sokak görünümü özgünlüğünü

yitirmeye başlamıştır. Bu nedenle bu sokak elemanlarının, tekrar tek tek orijinal

şekline çevirmeleri gerekmektedir

14

.

Muğla evini, bölge evlerinden ayıran önemli bir özelliği bacasıdır. Bu yüzyılın

başına kadar Muğla evleri tamamen “toprak damlı”ydı. Hatta 1940’lara kadar

birçok evin toprak damlı olduğu görülmüştür. Bu nedenle Muğla bacasının

ortaya çıkışı Alaturka kiremitli çatılara dayanmaktadır. Geçen yüzyılın sonunda,

bu yüzyılın başlarında görülmeye başlayan Alaturka kiremitli çatılar,

beraberinde Muğla bacasını da getirmiştir

14

.

Muğla evinin plan tipi gereği, açık sofalar hemen hemen her evde

görülmektedir. Açık sofaların bir kısmı camekanla kapatılmış durumdadır.

Ancak,bu uygulamaların daha önceden yapılmış olanları, “sürme pencere”

14

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla

Muğla Evleri

144

görünümündedir. Bu sistem de, yapının görünümüne aykırı düşmeyen bir sonuç

vermiştir.

Fakat daha yakın dönemlerde yapılmış camekanlar, geniş pencere sistemli, çift

kanatlı pencere biçimindedir. Bu sistem ise yapının görünümüne aykırı

düşmüştür. Açık sofaların camekanla kapatılmasının birçok nedeni vardır: Dış

hava koşullarının açık sofayı kullanılmaz duruma getirmesi, açık sofanın

kapatılma gereğinin en önemli nedenidir. Çünkü odalara ulaşım, sofalarla

gerçekleştiği ve sirkülasyon alanları olduğu için, bu bölümün dış koşullara

kapalı olması gerekmektedir. Bu nedenle bu evrelerin kullanılır olması için, açık

sofaların kapatılması gerekmektedir

14

.

4.SONUÇLAR VE ÖNERİLER

Kültür mirasımızın mimariye ve şehirciliğe yansıyan birçok yönünü birlikte

bünyesinde taşıyan yapı gruplarının meydan, sokak vb. faktörleriyle birlikte

oluşturdukları yerleşme karakterlerinin korunması, bir anlamda da ‘yaşatılması’

yolunda kararlar üretilmekte, ‘kentsel sit alanları ‘ tespit edilmektedir

13

.

Bu bölgelerdeki imar faaliyeti, Muğla’nın kendine özgü şehir ve konut

karakterini bozmadan sürdürülmelidir. Yeni yapılacak olan binalar, bu karaktere

uygun olarak biçimlenmelidir. Kiremit çatılı, beyaz duvarlı, avlulu evlerin

arasından beton yığınları yükselmemeli, böylece kentin doğal ve tarihsel

görünümü bozulmamalıdır

15

.

Muğla’da sit bölgesi içerisinde toplam 178 adet ev ‘aynen korunmak üzere’

tescil edilmiştir. Bu tescilli evler tahrip edilmemeli, günümüzün yaşam

koşullarına cevap verecek şekilde tamirat ve tadilat yapılmalıdır. Söz konusu

evlere yapılacak müdahalelerde tek koşul dış görünümün bozulmamasıdır. Sit

bölgesi içerisinde Muğla sivil mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan eski

evlerden en karakteristik olanları bölge içinde birer anıt gibi kalmalı, gelecek

kuşaklara geçmişin mimari mirası bırakılmalıdır

16

.

Sanatın kökeninde, insanın doğayla sürdürdüğü yaşam mücadelesinde ortaya

çıkan türlü gereksinimleri yatar.Resim sanatının hatta bazılarına göre de yazı

sanatının temelini oluşturan tarih öncesi devirlere ait mağara duvarlarındaki

15

Ekinci O., Yangın ve Tarihi Evler, İlkadım Gazetesi, 28.07.1980, Muğla.

16

Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981, Muğla.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

145

resimler, o dönem insanının örneğin bir avlanma olayını diğer insanlara

bildirmek ve böylece güç birliğine davet etmek ihtiyacından doğmuştur.İnsanın

doğaya karşı verdiği yaşama kaygısının sanat ürünleri ortaya çıkartması

olayının en net örneklerini mimarlık ürünleri vermektedir

17

.

Mimarlık ‘yapıların biçimlendirilmesi’ olarak tanımlanabilirse de, temelinde

yapıyla birlikte o yapıyı ortaya çıkartan ‘yaşam tarzı’nı da içermektedir.

Mimarlığın hedefi ve anlamı, tek başına bir yapı biçimi yaratmak değil, daha da

ağırlıklı olarak, belli sosyal ilişkiler içerisinde yaşayan insanların, bu ilişkilerine

uygun fiziksel çevrelerini oluşturmak vehatta daha ileri gidilerek, yeni fiziksel

çevreyle, yeni sosyal ilişkilerin yaratılmasına katkıda bulunmaktır

18

.

Muğla il merkezi ülkemizin eski ve güzel bir yerleşme bölgesi olarak gerek eski

eserleri, gerek eski sivil mimarlık örneklerinin yoğun ve bozulmamış bulunması

nedeniyle bütünü ile korunması gerekli sit sahası olarak tescil edilmesi

gerekmektedir

18

.

Anıtsal değer taşıyan mimarlık ürünlerini, eserlerini korumak için, o eserleri

‘oldukları gibi’ orijinal şekilleriyle muhafaza edebilmek ve yıpranmamalarını

sağlamak yeterli ve mümkün olabilmektedir. Muğla veya diğer sit alanı kabul

edilmiş ve koruma uygulamasına alınmış yerleşmelerde bir eski ev ‘aynen

korunurken’ o evde müzelik eşyalar değil, elli sene öncesinin insanları da değil,

bugünün sosyal ilişkileri içinde yaşayan insanlardır. O halde bu insanların, eski

evlerini koruyabilmeleri için, geleneksel (eski) yaşam tarzlarını da korumaları

gerekmektedir. Aksi halde o evi ‘olduğu gibi’ korumaları olanaksızdır. Çünkü

ev tiplerini yaratan etkenlerin başında yaşam tarzı ve sosyal ilişkiler gelir.

Dünya değiştiğine göre, yaşam değiştiğine göre, insanlar arasındaki üretim ve

tüketim ilişkileri değiştiğine göre, ‘değişen insanların’ yaşadıkları evlerin aynen

eskisi gibi kalmasını savunmak, her şeyden önce eşyanın tabiatına

aykırıdır.Geleneksel Türk mimarisini çağdaş yaşama uyarlamak ve bunu

yaparken de gelenekselin eşsiz deneyleriyle doğmuş uygulamalarına sahip

çıkmak gerekir. Mesela bir eski baca tipini korumak. Ama sadece şekil

açısından değil, Muğla ikliminde en verimli baca tipi olmasından ötürü

17

Ekinci O., Tam Ortasındayız, Devrim Gazetesi, 01.01.1981, Muğla.

18

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Muğla Evleri

146

korumak. Beyaz badanayı, saçaklı, kiremit çatıları, avlulu ev nizamınıda benzer

nedenlerle sürdürmek

18

.

Geleneksel mimari zenginliğimizi korurken tutucu olmamalıyız. Şayet eski

evlerimizi koruma görevini, yani ulusal bir görevi sadece o evlerde yaşayanlara

yüklemişsek, birde onların değişen yaşam tarzlarında durağan bir mimari çevre

içine takışıp kalmalarına neden olmamalıyız

18

.

Geleneksel halk mimarimizin güzel örneklerinin korunması son derece yerinde

bir çabadır. Sit bölgesi içinde kalan mülkler, durumlarına göre farklı koruma

kararları altındadır. Bunları üç grupta toplayabiliriz:

 Korunacak olan mülk , ‘eski eser’ kabul edilmiş bir tescilli ev ise bu ev

sadece restore edilebilir. Yani dış görünüşü aynı kalmak, içinde ise

bugünün ihtiyaçlarına dönük değişiklikler yapmak kaydıyla tamir

edilebilir.

 Korunacak olan mülk, üzerinde eski bir evin yer aldığı, ancak bu evin

‘eski eser’ kabul edilmediği bir arsa durumunda ise, söz konusu ev

istenirse yıkılıp yerine eski evlere benzer görünüşte yeni bir bina

yapılıyor, istenirse de yine aynı şartlarda tamir edilebiliyor.

 Korunacak olan mülk boş bir arsa ise bu arsada yine eski Muğla

evlerine benzer biçimde yeni bir bina yapılabiliyor

19

.

Muğla, eski mimarinin korunması için, yasalara dayalı kararların alınmış olduğu

bir kenttir. Ancak dev gibi Trafo binalarını güzel bir tablo üzerine çakılan

çiviler gibi sağa sola inşa etmek yanlıştır. Hele, tellerin geçeceği yerlere

rastlayan yayladaki ağaçları kesme hazırlığına geçme ise, tam anlamıyla bir

cinayettir. Yayla demek ağaç demektir. Eğer, elektrik, yüzlerce ağacın kesilmesi

pahasına yaylaya girecekse, artık orası yayla olmayacaktır. Elektriği olan, ağacı

az tarlalar yığını olacaktır. Kuşkusuz, bu endişenin karşılığı elektrikten

vazgeçmek olamaz. Bunu savunmak, uygarlığın nimetlerinin yanlış

kullanılmasını meşrulaştırmak olur. Yaylaya elektriği yeraltı tesisleriyle sokmak

teknik olarak mümkündür. Ancak ‘pahalı’ bir çözüm olduğundan uygulanması

19

Ekinci O., Muğla Sit’ini Korumada Yeni Bir Olanak, Yeni Muğla Gazetesi, 07.04.1981, Muğla.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

147

zordur. Oysa nekadar pahalı olursa olsun,yüzlerce senenin ürünü olan bugünkü

yayla güzelliği daha ucuz değildir

20

.

Yaylada bozulmayı önlemek için, yapılaşmayı tamamen yasaklamak gibi,

yaylanın ‘yaşayan’ karakterini öldürecek, dolayısıyla yaylanın asıl niteliğini

ortadan kaldıracak bir önlem almaktan mutlaka kaçınmalı, bir an önce, kendine

özgü yapılaşma koşullarını belirleyecek resmi bir çalışmanın ortaya çıkması

gerekmektedir.

Muğla’da geleneksel halk mimarisinin, korunması, koruma kararlarından ötürü

halkın karşılaştığı kayıpların üzerine gidilmeden ve bu kayıpların karşılığı

verilmeden mimari mirasın korunamayacağı, bunun salt fiziki değil aynı

zamanda sosyal bir olay olduğu unutulmamalıdır

20

.

Muğla ‘da kentsel sit alanı içinde yol açmak, şehrin gelişme bölgelerinde açılan

yollara göre çok dahafarklı sorunlar taşımaktadır. En önemlisi, topografyaya

uygun hareket ederken doğal dokunun zedelenmemesidir. Çünkü mevcut

karakter, yapıların topografya ile uyum içinde yerleşmesi ve sokakların bu

uyumu tamamlayan güzergâhlarda yer almasıyla oluşmuştur. Yolun

genişletilmesi veya yenisinin açılması, sokak cephelerini oluşturan eski yapı

duvarlarının yıkılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum ise, hem hukuksal, hem

de maddi yönden kamulaştırma sorunları yarattığı gibi, yıkılan yapı cephelerinin

ve avlu duvarlarının daha sonra tekrar ve eski karakteri verecek şekilde inşasını

da kapsayan çok yönlü çalışmayı gerektirmektedir

20

.

Muğla kentsel dokusunun canlılığını hala korumakta olması, Anadolu’nun

birçok yerindeki benzer bölgelerin terk edilmişliğine karşılık önemli bir

geleneksel yerleşim örneği durumunda olmasına neden olmuştur. Bu nedenle

hala canlılığını kaybetmeyen bu yerleşim alanının, yaşanırlılığının aktif duruma

gelmesi bazı yatırımlarla gerçekleşebilir. Bugün , bu evleri yaşatanlar şu anda

içinde oturanlardır.Ancak , son yıllarda dışarıdan gelen ve gelmekte olan

‘entelektüeller’sit alanında ev satın alarak ‘kendi anlayışlarında’ tamirat yapıp,

ya zaman zaman gelip kalmaktalar, yada sürekli oturmaktadırlar. Bu durum,

yavaş yavaş yaylada da görülmeye başlanmıştır. Bu durumun asıl nedeni:

Muğla Merkez İlçenin, Bodrum ,Gökova , Marmaris, Köyceğiz, Fethiye gibi

tatil beldelerine , ulaşım açısından , merkez durumda olması ve Muğla merkez

ilçenin , turizmin geliştiği, bu ilçelere nazaran daha ekonomik ve rahat bir

20

Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981, Muğla.

Muğla Evleri

148

yaşam olanağının sahip olmasıdır. Tabi ki bu gerçekler yanında, Muğla kentsel

dokusunda ve bu evlerden birinde yaşamak, kişinin ‘nostaljik’ duygularını,

tatmin etmesini de sağlamaktadır.

Geleneksel yerleşmelerde yapılan tasarımlar için, tasarım sürecinden önce,

yerleşmenin fiziksel ve sosyo-kültürel veri tabanına dayalı bir ön tasarım süreci

zorunlu görülmektedir. Bu sürecin en önemli yanı yerleşmenin ‘Kültürel Öz

Elemanlarının‘ tarihsel süreç içinde irdelenmesi ve yerleşmeye giren ‘Yeni

Elemanların’ saptanması olarak kabul edilmektedir. Mimari tasarım

süreçlerinde fiziksel çevreye ağırlık veren yaklaşımlar çoğunluktadır. Salt

fiziksel çevreye yönelik yaklaşımlar, çevresel devamlılık ve yerleşmenin sosyokültürel veri tabanı ile bütünleşme konularında önemli sorunlar çıkarmaktadır.

Bu yüzden tasarımcılar özellikle kültüre özgü çevrelerde hem fiziksel hemde

sosyo-kültürel çevreyi beraber değerlendirmek zorundadırlar

21

.

Gelişmekte olan ülkelerin geleneksel yerleşmelerinde diğer yörelere koşut

olarak son derece hızlı değişen sosyo-kültürel, ekonomik ve politik koşulların

bir sonucu olarak, kullanıcıların değerleri, imgeleri, çevresel değerlendirmeleri,

çevreden beklenti ve ona kazandırdığı anlamlarda değişmektedir.Bunda kitle

haberleşme ve diğer iletişim araçlarının payı çok büyüktür.İletişim

süreçlerindeki yapısal bozukluklar kullanıcıyı yeni değer ve normlara sürekli

itmekte, tercihler değişmekte bunun sonucunda da kültürel çevre gitgide

anlamsızlaşmakta ve olumsuz yönde değişmektedir.Geleneksel yerleşmelerdeki

çevresel bozulmanın önlenebilmesi, eskilerin sağlıklaştırılması kadar uyumlu

yeni dokuların tasarımına bağlıdır .

21

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.

Yıldız AKSOY

Ayşen AKPINAR

149

5.KAYNAKÇA

Tosun Y., 17. ve 19. Yüzyıllarda Batı Anadolu’da Osmanlı-Türk Şehir Dokuları,

Bu Dokuları Oluşturan Evler ve Korunmalar (Yayınlanmış Doktora Tezi),

Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983, İzmir.

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve

Yeniden Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma), Hamle Matbaacılık,

1991, Muğla

Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.

Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir

Model, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,

1986.

Ekinci O., Yangın ve Tarihi Evler, İlkadım Gazetesi, 28.07.1980, Muğla.

Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981,

Muğla.

Ekinci O., Tam Ortasındayız, Devrim Gazetesi, 01.01.1981, Muğla.

Ekinci O., Muğla Sit’ini Korumada Yeni Bir Olanak, Yeni Muğla Gazetesi,

07.04.1981, Muğla.




6

Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden

Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla

Muğla Evleri

134




Yıldız AKSOY

1

Ayşen AKPINAR

2

5 Kasım 2014 Çarşamba

20. Yüzyılın Başlarında Menteşe Sancağı Hapishaneleri

Hapis, ceza infaz sistemi olarak Osmanlı ceza hukukundaki yerini batılılaşma süreciyle birlikte aldığından, hapishaneler 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmaya başlamıştır.

Başlangıçta fiziki ve sıhhi bakımdan uygun mekanlarda açılmadıklarından 1856 yılından 1917
yılına kadar aralıklarla çıkarılan nizamname ve yasalarla ıslah edilmeye çalışılmışlardır. 20. yüzyılın başlarında Muğla merkeziyle Marmaris, Köyceğiz, Fethiye, Milas ve Bodrum ilçelerinde yedi hapishane bulunuyordu. Bunların en büyüğü olan Bodrum Genel Hapishanesi, Bodrum Kalesi'nin 1895 yılında genel hapishaneye dönüştürülmesiyle hizmete açılmıştır. Kapasitesi büyük ve havadar olduğu için ülkenin diğer hapishanelerinden sürekli olarak hükümlü sevk edilmiştir.

Hapishane ıslahatının Osmanlı Devleti'nin öncelikli gündemini oluşturmaması nedeniyle Muğla'daki hapishaneler için de yeterli ödenek ve personel ayrılmadığından 19. yüzyılın ikinci yarısında başlatılan ıslah çalışmaları istenen düzeyde başarılı olamamış, insan sağlığına uygun olmayan koşullar cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.


Hapis, Osmanlı hukukunda bir ceza infaz kurumu olmaktan çok muhakeme öncesi tutuklama mekânı veya uyarı amaçlı kısa süreli bir ceza aracı olarak kabul edildiğinden, suçlulara işledikleri suçlara göre 19. yüzyılın ortalarına kadar hadd, kısas, diyet ödeme, ta’zir, kürek, kalebentlik, prangabentlik, sürgün, para cezası, organ kesme, salben idam (iple asma), iple boğma, çuvala koyarak Boğaziçi'nde denize bırakma, zindana atma gibi cezalar verilmiştir. Bu nedenle hapis cezası Tanzimat'a kadar pek uygulanmamış, hapishane Osmanlı ceza hukukundaki yerini ancak Tanzimat'tan sonra almaya başlamıştır.

İlk zamanlarda mahbes olarak adlandırılan ve haklarında hüküm kesinleşmemiş olan suçluların alıkonulduğu bu mekanlar, hapishane amacıyla inşa edilmiş yapılar olmayıp hükumet binaları altında veya şehrin üst yöneticisinin ikametgâh ve işyeri olarak kullandığı konağın tomruk dairesi, mahzeni, kale, tophane, saray gibi binaların içinde bu amaçla ayrılmış yerlerdi.

Mahbesler, dar, havalandırma imkânı çok sınırlı, az ışık alan ve insan sağlığına uygun olmayan ağır koşulların hüküm sürdüğü mekânlar olmaları nedeniyle özellikle Osmanlı Devleti'ndeki yabancı diplomatlar tarafından eleştirilmiş ve acil olarak ıslah edilmeleri istenmiştir. Osmanlı mahbeslerinin Amerika ve Avrupa hapishanelerinin düzeyine çıkarılması gerektiği inancıyla bir çalışma başlatan İngiltere’nin İstanbul’daki büyükelçisi Stratford Canning, Osmanlı'daki İngiliz konsoloslarından bulundukları yerlerdeki mahbeslerin durumuyla ilgili gözlemlerini raporlarla elçiliğe bildirmelerini istemiştir. Canning, konsoloslardan gelen bu raporları dikkate alarak 1851 yılında Osmanlı mahbeslerinin ıslahı hakkında bir takrir hazırlamış ve acil olarak çözümlenmesi gereken sorunları özetle şu şekilde belirtmiştir:


Mahbeslerde mimari yapı da dahil olmak üzere fiziki koşulların iyileştirilmesi, otoritenin ve mahpusların güvenliklerinin sağlanması, sağlıklarının korunması, ahlaki açıdan ıslah edilmeleri, aydınlatma, ısıtma, havalandırma ve temizlik konularında iyileştirmelere gidilmesi, adil davranılması, şikâyetlerini mahkemelere intikal ettirebilmelerine ve ibadetlerini yapabilmelerine imkân sağlanması.

Canning’in, mahbeslerin ıslah edilmesiyle ilgili takririnin Osmanlı hükümeti tarafından ne kadar dikkate alındığını tahmin etmek güç ise de beş yıl sonra ilan edilen Islahat Fermanı’nda mahbeslerin ıslah edilmeleri gerektiğine ilişkin bir hüküm yer almıştır.

28 Şubat 1856 tarihli fermanda ''…hukuk-ı insaniyyeyi hukuk-ı adalet ile tevfik etmek için mazanne-i sû' olanların veyahut te'dibât-ı cezaiyyeye müstehak bulunanların haps ve tevkiflerine mahsus olan kâffe-i mahbes ve mahall-i sâirede usûl-i hapsiyyenin mümkün mertebe müddet-i kalîle zarfında ıslahına mübaşeret olunması…'' ifadesiyle yer alan mahbesler 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hapishane olarak adlandırılmaya başlanmıştır.

19. yüzyılın sonlarında planlı, projeli, modern hapishaneler inşa edilmesi planlanmış ise de ülkenin içinde bulunduğu olumsuz ekonomik ve siyasi koşullar nedeniyle gerçekleştirilememiş, bunların yerine özellikle Sultan II. Abdülhamit döneminde ülke genelinde kâgir, tek veya iki katlı, eski binalardan dönüştürülen veya şahıslardan kiralanan sağlıksız, çoğu zaman bodrum katlarından oluşan yapılar yaygınlaşmaya başlamıştır.

Hapishanelerin ülke genelinde yaygınlaşmaya başlamasının ardından 1880 yılında bu kurumların uymak zorunda oldukları fiziki ve idari koşulları belirleyen 6 bölüm ve 97 maddeden oluşan ''Memalik-i Mahrûse-i Şahane'de bulunan Tevkifhane ve Hapishanelerin İdare-i Dâhiliyelerine dair Nizamname Layihası'' yayınlanmıştır. Nizamnamede, hapishanelerde oluşturulacak birimler, görevlendirilecek müdür, gardiyan, tabip, kapıcı, imam, işçi, çamaşırcı gibi personelin özellikleri, görev ve yetkileri, tutuklu ve hükümlülerin barınma, yemek ve sağlıkla ilgili ihtiyaçlarının karşılanması, mahkumların uymak zorunda oldukları kurallar, çalıştırılmaları ve ahlak sicili tutulması gibi konular yer almıştır.

Modern bir ceza infaz kurumunda bulunması gereken özellikleri yansıtan bu nizamnamenin hükümlerinin uygulamadan yoksun kaldığı bundan sonraki gelişmelerden ve yeni ıslahat girişimlerinden anlaşılmaktadır. Adliye örgütüne ve hapishanelere yeterli maddi kaynak ve personel ayrılmaması, tatil günleri dışında günde beş saat görev başında bulunması gereken adliye personelinin öğleden sonra iş yerini terk etmesi ve rüşvet gibi sorunlar da doğrudan hapishaneleri etkilemiştir.

1887 ve 1888 yıllarında Elazığ, Ankara ve Manisa hapishanelerinde yapılan denetimlerde ve hükümlü ve tutuklulardan gelen şikayet dilekçelerinde, on yıla yakın bir süre tutuklu kalıp beraat eden, on beş yıldır hapis yatmakta iken hala temyiz mahkemesinin kararını bekleyen, bir yıla yakın tutuklu kaldığı halde mahkemeye çıkarılmayı bekleyen çok sayıda tutuklu ve mahkûmun bulunduğu tespit edilmiştir.

Hapishanelerin, yukarıda değinilen cezaların 19. yüzyılın ikinci yarısında kabul edilen ceza kanunlarıyla (1840, 1851, 1858) büyük ölçüde uygulamadan kalkması ve devletin dağılma süreciyle birlikte artan asayişsizlik sonucu sayıları hızla çoğalan hükümlü ve tutukluları barındıramaz hale gelmesinin ardından sağlık, güvenlik ve personel istihdamı sorunları büyüyerek devam etmiştir.

Zaten hapishane ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte inşa edilmediklerinden ve zamanla artan ihtiyaçlara cevap veremediklerinden her mali yılbaşında taşradan merkezi hükumete tamir ve değişiklik istekleri bildirilmiştir.

19. yüzyıl boyunca istenilen düzeyde iyileştirilemeyen hapishanelerin olumsuz koşullarının ıslah edilmesi çalışmaları 20. yüzyılın başlarında da devam etmiştir. 1912, 1914 ve 1917 yıllarında yapılan ıslah çalışmalarında tüm hapishane ve ıslah evlerinin tek tip bir mimari plan dahilinde iyileştirilmesi ve yenilenmesi, bahçeli hapishaneler inşa edilmesi, sağlık koşullarının modern esaslara göre yeniden düzenlenmesi ele alınmıştır. Ancak hükumetlerin Balkan ve 1. Dünya Savaşı yıllarında hapishane ıslahı için zaman ve kaynak ayırmaya imkan bulamaması, sorunların Cumhuriyet dönemine devredilmesine neden olmuştur.

Menteşe Sancağı hapishaneleri de aynı olumsuz özelliklere sahip mekanlar olarak göze çarpmaktadırlar.

Menteşe Sancağı'ndaki Hapishaneler

20. yüzyılın başlarında Menteşe Sancağı'nda merkezde 1, Bodrum'da 2, Fethiye, Marmaris, Milas ve Köyceğiz'de birer olmak üzere 7 hapishane bulunuyordu. Kapladığı alan bakımından çok küçük olan bu hapishanelerden sadece Bodrum Genel Hapishanesi diğerlerine göre oldukça büyüktü. Bunun dışındakilerin tamamı rutubetli, az ışık alan, köhne, sağlıksız ve dar mekanlardan oluşmaktaydı.


Bu hapishanelerin fiziki, sosyal, sıhhi özellikleri hakkında Menteşe Mutasarrıflığının 21 Şubat 1914 tarihinde Dâhiliye Nezareti’ne göndermiş olduğu soru varakalarında önemli bilgiler verilmektedir. Kazalarda kaymakam, jandarma kumandanı, savcı, mahkeme başkanı, hapishane müdürü ve gardiyan tarafından imzalandıktan sonra mutasarrıflık tahriratıyla Nezarete gönderilen soru varakalarında, hapishanenin adı, bağlı bulunduğu kaza ve vilâyetin ismi, cinsiyete göre mahkûm ve tutuklu sayıları, hapishanenin üzerinde bulunduğu arazinin yüz ölçümü, ekonomik değeri, kamu malı ya da kiralık olup olmadığı ve sıhhi özellikleri hakkında bilgiler yer almaktadır. Varakalarda ayrıca ıslah edilebilecek olan hapishanelerin ne şekilde tamir edilip yenilenebileceği, ıslah ve tamiri mümkün olmayanların yenilerinin ne tarzda ve nereye inşa edilebilecekleri, mahkûmların iaşelerinin ne şekilde sağlanmakta olduğu ve mahkûmlardan hapishane içinde değişik işlerde çalışanların bulunup bulunmadığına ilişkin bilgilere de yer verilmektedir. 1913 yılında Hapishaneler Müdüriyeti tarafından hazırlanmış olan soru varakalarına göre Menteşe Sancağı’ndaki hapishanelerin durumu şöyledir:


















































Menteşe Sancağı'nın en büyük hapishanesi olan Bodrum Genel Hapishanesi 1895 yılında tarihi Bodrum Kalesi'nin bazı tamirat ve değişikliklerle genel hapishaneye dönüştürülmesi sonucu hizmete açılmıştır. Kalenin genel hapishaneye dönüştürülmesi için gerekli keşif çalışmalarını yapmak üzere 1893 yılında Erkan-ı Harp Kaymakamı (kurmay yarbay) Hüsnü Bey'le birlikte bir mimar görevlendirilmiştir. İki yılda tamamlanan dönüştürme çalışmalarının ardından hapishanenin kurulmasında emeği geçen Hüsnü Bey'e üçüncü rütbeden Osmanlı nişanı takdim edilmiş, Tabip Arif Mehmet Efendi Bodrum Hapishanesi Tabipliği'ne atanmış, gardiyan sayısı da dokuza yükseltilmiştir. Ancak diğer hapishanelerden zaman zaman mahkûm sevk edilmesi nedeniyle dokuz gardiyan

yetersiz kalınca 5 yeni gardiyan daha alınması için tahsisat ayrılmıştır.


Kalenin hapishane koşulları için uygun ve kapasitesinin geniş olması nedeniyle uzak ve yakın bölgelerden mahkum sevk edilmesi bu hapishanedeki mahkum sayısının artmasına yol açmıştır. Hükümlü sayısının bazen 700'e ulaştığı bu hapishane genel hapishaneye dönüştürülmeden önce de ihtiyaç duyulduğunda hapishane olarak kullanılmıştır. 1874 yılında İstanbul hapishanelerinden 100 kadar mahkumun nakledilmesi, Selanik ve Draç hapishanelerindeki kürek mahkumlarının buraya sevk edilmesi mahkûm sayısı yoğun olan hapishanelerin izdihamının giderilmesinde bu hapishanenin önemli işlevinin olduğunu göstermektedir. Kalenin genel hapishaneye dönüştürülmesinden sonra mahkum sevkinin daha da sıklaştığı görülmektedir. 1909 Haziranında Rize Hapishanesi'ndeki

mahkûmlar İstanbul üzerinden aktarmalı olarak Bodrum'a nakledilmiş, Rodos'un İtalyanlar tarafından işgal edilmesi üzerine Rodos Hapishanesi'nden salıverilen 28'i cinayetten, biri hırsızlıktan, biri de yaralamadan hükümlü 30 mahkum, Manastır, İlbasan ve Selanik Divan-ı Harpleri tarafından çeşitli cezalara çarptırılan hükümlüler 1911 yılında Bodrum Genel Hapishanesi'ne gönderilmiştir.


İtalyan ve 1. Dünya Savaşlarında sahillerin sık sık saldırıya uğraması da sahillerdeki hapishanelerde bazı düzenlemeler yapılmasını gerekli kılmıştır. Osmanlı-İtalya savaşı sırasında Bodrum hapishanelerindeki mahkûmlar iç bölgelerdeki hapishanelere nakledilmiş, kale 26-28 Mayıs 1915 tarihlerinde İngiliz ve Fransız savaş gemileri tarafından bombalanınca da kaza merkezindeki hapishane açık kalmak üzere kale içindeki hapishane tahliye edilmiş ve hapishanede görevli personelin civar vilayetlerde istihdam edilmeleri kararlaştırılmıştır. 16 Haziran 1919 tarihine kadar başka hapishanelerde görevlendirilemeyen memur ve müstahdemlerin de işlerine son verilmiştir. Sahillerin saldırıya uğramasının yarattığı güvenlik tehlikesi nedeniyle mahkûmların iç bölgelerdeki hapishanelere nakledilmesi buralarda da aşırı yığılmalara ve güvenlik zayıflığına yol açınca hükumet 1914 yılının sonunda cezalarının dörtte üçünü tamamlayan mahkûmların affedilip salıverilmelerini

öngören bir yasa çıkarmak zorunda kalmıştır.


1916 yılında hapishanelere gönderilen izahat varakalarında da ceza kanununun 48. ve 67. maddeleri arasındaki suçlardan hüküm giyenlerden siyasi suçlular hariç olmak üzere cezalarını tamamlamaya 6 ay kalmış çiftçi ve yol tamircisi gibi genel menfaatlere çalışabilecek olan mahkumların sayılarının bildirilmesi istenmiştir. Savaşın ortaya çıkarmış olduğu ekonomik ve sosyal sıkıntıların az da olsa hafifletilebilmesi için hükümetin böyle bir yola başvurmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.


Her bakımdan olumsuz koşullar içinde bulundukları soru varakaları tablolarından da anlaşılan hapishanelerin ıslah edilebilmeleri için yerel yöneticilerin yeterli personel ve ödenek ayrılması gerektiğine ilişkin Dâhiliye Nezareti'ne bildirdikleri isteklerin pek karşılanamadığı görülmektedir. Personel yetersizliği nedeniyle kadınlar hapishanesinde erkek, erkekler hapishanesinde de kadın gardiyan çalıştırılmak zorunda kalınmıştır. 1912 yılında Köyceğiz Hapishanesi'nde görevli erkek gardiyanın maaşına zam yapılarak kadınlar hapishanesi gardiyanlığını da yürütmesi sağlanmış, 1.Dünya Savaşı yıllarında Marmaris Erkekler Hapishanesi'nin gardiyanlığını bir süre kadın gardiyan üstlenmiştir. Bazen kadın gardiyanlık için ödenek ayrılmadığından kadınlar fahri gardiyan olarak görev yapmışlar, mutasarrıflığın, maaş tahsis edilmesi isteği Dâhiliye Nezareti tarafından uygun görülmemiştir. Menteşe Mutasarrıflığı tarafından Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 28 Ağustos 1916 tarihli tahriratta, Marmaris Hapishanesi'nin gardiyanlığını fahri olarak yürütmekte olan Nuriye adlı kadına aylık 50 kuruş maaş tahsis edilmesi teklifinde bulunulmuş, ancak Dâhiliye Nezareti Mebanî-i Emiriyye ve Hapishaneler Müdüriyeti’nden 10 Eylül 1916 tarihinde Menteşe Mutasarrıf vekili Ali Galip Bey’e gönderilen cevabi tahriratta maaş tertibinde karşılığı olmadığı için Nuriye kadına maaş tahsis edilemeyeceği bildirilmiştir. Mutasarrıflık tarafından 21 Kasım 1916 tarihinde nezarete gönderilen ikinci tahriratta da Marmaris Hapishanesi gardiyanlığı için gerekli olan aylık 50 kuruş maaş ödeneğinin ve hapishane icar bedeli olan aylık50 kuruşun ödenmeyen 31 kuruşluk kısmının yıl sonuna kadarki toplam miktarıyla birlikte havale edilmesi isteğinde bulunulmuştur. Nezaretin 7 Aralık 1916 tarihli cevabında, tahsis edilen ödenekte gardiyanlık maaşı bulunmadığı için maaş tahsisinin mümkün olmadığı, ancak icar bedelinin toplamı olan 124 kuruşun 25 Kasım 1916 tarih ve 952/22 numaralı havalename ile gönderildiği bildirilmiştir. Savaş yıllarının ortaya çıkardığı olağanüstü koşullar nedeniyle de olsa gerek çok gerekli olmayan durumlarda tahsis edilen ödenekler dışında ilave havalename gönderilmemiştir.


Menteşe Mutasarrıflığı'nın kadın gardiyan için maaş tahsis isteğinin 1918 yılında da devam ettiği anlaşılmaktadır. Marmaris Kadınlar Hapishanesi'nde kadın gardiyan bulunmaması nedeniyle intizamın sağlanmasında zorluklarla karşılaşılınca mutasarrıflık 10 Ağustos 1918 tarihinde Dâhiliye Nezareti'ne bir tahrirat göndererek hapishaneye bir kadın gardiyan alınabilmesi için aylık 200 kuruşluk havalename gönderilmesini istemiştir. Nezaretin kadın gardiyan istihdamı politikasında henüz bir değişiklik olmamış olacak ki 2 Eylül 1918 tarihli cevabında maaşlar tertibinde tahsis edilmiş bakiye olmadığından kadın gardiyan için maaş tahsisinin mümkün olmadığı, ancak gelecek yılın bütçesinde teklif edilen zammın kabul edilmesi durumunda ödenek ayrılabileceği bildirilmiştir.


Küçük hapishanelerdeki mahkumların kadro ve ödenek yetersizliği nedeniyle karşılaştıkları sorunların, başkent İstanbul ve ülkenin diğer bazı büyük hapishanelerinde aynı ölçüde görülmediği anlaşılmaktadır. 1880 ve 1917 nizamnameleri gereğince mahkumlara tanınan haklar büyük hapishanelerde bütçe imkânları dâhilinde yerine getirilmeye çalışılırken küçük hapishanelere aynı imkânlar sağlanamamıştır. Büyük hapishanelerde maaşı ve ekmek bedeli devlet tarafından karşılanmak üzere berber görevlendirilmiş,piyasanın üzerinde fiyatla mal satılmaması koşuluyla bakkal dükkânı işletilmesine izin verilmiş, nizamnameler gereğince görevlendirilmeleri hükmolunan aşçı, tabip, din adamı atamaları yapılmıştır.

Bodrum Genel Hapishanesi’ndeki hükümlüler kısmen de olsa bu tür hizmetlerden yararlanabilmekte iken diğer ilçe hapishaneleri aynı imkâna sahip

değillerdi. Bodrum Hapishanesi’ne kadrolu tabip atanmış, ekmek temin işi bir

müteahhide verilmiş iken diğer hapishanelerdeki mahkûmların sayısının azlı-ğından ve mekân darlığından olsa gerek tabip, berber, imam vs. atanmamış,

ekmek ihtiyacı dışarıdaki fırınlardan sağlanmıştır.

Hapishane Yoklama Cetvellerinden Örnekler

Dâhiliye Nezareti yılda üç kez olmak üzere hapishanelerdeki mahkûmların

cinsiyetlerine ve suç çeşitlerine göre sayılarını gösteren yoklama cetvelleri istemiştir. 1 Kasım-28 Şubat, 1 Mart-1 Temmuz, 1 Temmuz-1 Kasım dönemlerini

kapsayan yoklama cetvellerinde suçun çeşidi cinayet, cünha ve kabahat olmak

üzere üç gruba ayrılmıştır. Kaymakam, savcı, mahkeme başkanı, jandarma kumandanı, tabip ve hapishane gardiyanı tarafından imzalanan cetveller düzenli

olarak nezarete gönderilmiştir.

Yoklama cetvelleri, izahat varakaları ve değişik bilgi formlarıyla hapishaneler hakkında istatistik amaçlı bilgi toplama uygulaması İttihat ve Terakki döneminde yaygınlaşmıştır. Hapishanelerle ilgili istatistikî bilgileri ceza reformu

programlarını meşrulaştırmada kullanmayı amaçlayan parti, hapishaneleri aynı

zamanda sosyal reform, modernleşme ve imparatorluğun yıkılmasından sonra

kurmayı düşündüğü ulus devlet programı için birer laboratuar haline getirmeye çalışmıştır

40

.

Hangi amaçlarla düşünülmüş olursa olsun hapishanelerdeki mahkûmların

suç çeşidi, yaş, cinsiyet, meslek vb. durumlarının bilinmesini sağlayan cetvel ve

istatistiklerin gelecekte izlenecek ceza ve hapishane politikalarının belirlenme-39

BOA, DH.MKT, Dos.1478, no.21; BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.2, no.18.

40

Schull, agm., s.215.

126• TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

sinde önemli birer gösterge oldukları açıktır. Cetvel örneklerinden bazıları şöyledir:

Tablo VIII: Marmaris Hapishanesi’nin 1914 Yılı İkinci Dört Aylık

Yoklama Cetveli

41

.

Mahkûmların Miktarı Düşünceler Tutukluların Miktarı

Suçun

Çeşidi

Erkek Kadın Yekûn Erkek Kadın Yekun

Düşünceler

Cinayet 0 0 0

Cünha 6 0 6

Kabahat 4 2 6

7 0 7

Yekûn 10 2 12

1914 yılı 1

Temmuz-1

Kasım arası

7 0 7

Hal-i hazır

durum

nedeniyle

Muğla

Hapishanesi’ne naklolunmuştur.

1914 yılı 1 Temmuz-1 Kasım arası 4 aylık dönemde Marmaris Hapishanesi’nde

yapılan yoklamada 10 erkek, 2 kadın olmak üzere toplam 12 mahkûm, 7 erkek tutuklunun bulunduğu anlaşılmış ve bu cetvel onaylanmıştır. 8 Aralık 1914. Marmaris Kazası

Bidayet Mahkemesi Başkanı, Marmaris Kazası Müddeî-iUmumi (Savcı) Vekili adına

memur, Marmaris Jandarma Kumandanı adına Başçavuş, Marmaris Hükümet Tabibi.

Tablo IX: Marmaris Hapishanesi’nin 1917 Yılı İkinci Dört Aylık

Yoklama Cetveli

42

.

Mahkûmların Miktarı Düşünceler Tutukluların Miktarı

Suçun

Çeşidi

Erkek Kadın Yekûn Erkek Kadın Yekûn

Cinayet 0 0 0 1 0 1

Cünha 0 2 2 2 0 2

Kabahat 6 5 11 0 0 0

Yekûn 6 7 13

1917 yılı 1

Temmuz-

1 Kasım arası

3 0 3

41

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.18, no.75, Lef.1.

42

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.31, no.67, Lef.1,2.

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ• 127

Marmaris Kazası Kaymakam Vekili, Bidayet Ceza Mahkemesi Reisi, Müddeî-i

Umumi Vekili, Müstantik ,(Sorgu Hakimi) Jandarma Kumandanı, Hapishane Müdürü,

Tabip. 1 Kasım 1917.

Tablo X: Marmaris Hapishanesi’nin 1917 Yılı Üçüncü Dört Aylık

Yoklama Cetveli

43

.

Mahkûmların Miktarı Düşünceler Tutukluların Miktarı

Suçun

Çeşidi

Erkek Kadın Yekûn Erkek Kadın Yekûn

Cinayet 0 0 0 0 0 0

Cünha 1 10 11 0 3 3

Kabahat 1 0 1 0 0 0

Yekûn 2 10 12

1917 yılı 1

Kasım-

28 Şubat arası

0 3 3

Marmaris Kazası Kaymakam Vekili, Bidayet Ceza Mahkemesi Reisi, Müddeî-i

Umumi Vekili, Müstantik, Jandarma Kumandanı, Hapishane Gardiyanı, Tabip. 1 Mart

1918.

Tablo XI: Marmaris Hapishanesi’nin 1918 Yılı Birinci Dört Aylık

Yoklama Cetveli

44

.

Mahkûmların Miktarı Düşünceler Tutukluların Miktarı

Suçun

Çeşidi

Erkek Kadın Yekûn Erkek Kadın Yekûn

Cinayet 0 0 0 0 0 0

Cünha 0 7 7 2 0 2

Kabahat 1 1 2 0 0 0

Yekûn 1 8 9

1918 yılı 1

Mart-1 Tem-

muz arası

2 0 2

Marmaris Kazası Kaymakamı, Müddeî-i Umumi Vekili, Jandarma Kumandanı,

Hapishane Gardiyanı. 1 Temmuz 1918.

43

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.33, no.33, Lef.1.

44

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.34, no.67, Lef.2.

128• TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Tablo XII: Marmaris Hapishanesi’nin 1918 Yılı İkinci Dört Aylık

Yoklama Cetveli

45

.

Mahkûmların Miktarı Düşünceler Tutukluların Miktarı

Suçun

Çeşidi

Erkek Kadın Yekûn Erkek Kadın Yekûn

Cinayet 0 0 0 0 0 0

Cünha 4 3 7 0 0 0

Kabahat 2 2 4 0 0 0

Yekûn 6 6 11

1918 yılı 1

1 Temmuz-

1 Kasım arası

0 0 0

Marmaris Kazası Kaymakamı, Müddeî-i Umumi Vekili, Jandarma Kumandanı,

Gardiyan. 31 Ekim 1918.

45

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.35, no.78, Lef.2.

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ• 129

Tablo XIII: Menteşe Sancağı'ndaki Tüm Hapishanelere Ait 1918 Yılı Üçüncü

Dört Aylık Mahkûmlar ve Tutuklular Cetveli

46

.

Mahkûmlar

Haklarında kesin

hüküm

verilmeyip tutuklu bulunanlar

Kabahat Cünha Cinayet

Kaza

İsimleri

Erkek

Kadın

Erkek

Kadın

Erkek

Kadın

Yekûn

Erkek

Kadın

Yekûn

Muğla 0 0 14 3 75 11 103 43 6 49

Milas 0 0 5 1 0 0 6 11 1 12

Marmaris 1 0 2 4 0 0 7 0 0 0

Köyceğiz 0 0 29 21 1 0 51 16 8 24

Bodrum 0 0 6 1 0 0 7 1 0 1

Fethiye 4 0 10 12 0 0 26 23 0 23

Yekûn 5 0 66 42 76 11 200 94 15 109

Düşünceler

Bu cetvel 28 Nisan 1919 tarihinde Menteşe Mutasarrıflığı İstatistik Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.

46

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.38, no.33, Lef.2.

130• TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Tablo XIV: Hapishanelere Ait İzahat Varakası

47

.

1. Hapishane Mahallerinin İsimleri: Marmaris

2. Hapishane: ……

3. Tevkifhane:Ayrıca tevkifhane yoktur, hapishane vardır.

4. Müdürün ismi, müdür bulunmadığı takdirde memur veya başgardiyanın ismi: Celal

Efendi adında bir gardiyan vardır.

5. Kâtiplerin adedi:Yoktur.

6. Gardiyanların adedi:1 gardiyan vardır.

7.Mevcudun adedi: 6 Erkek Kadın Henüz 18

yaşında

bulunmayan tutuklular

a. Tevkifhanede:

b. Hapishanede

Yoktur

3

Yoktur

3

Yoktur

8. Ceza kanunnamesinin 48. ve 67. maddelerine kadar adı geçen suçlardan dolayı ilgili

maddeler hükümlerine uygun olarak mahkûm olan siyasi suçlular hariç olmak üzere

cezalarını tamamlamaya 6 ay kalmış olan

çiftçi ve yol tamircileri gibi umumi menfaatlere çalışabilecek mahkûmların sayısı: Yoktur

9. Tutukluların adedi:

a. Günlük umumi menfaat için çalışanlar:

b. Hapishanenin kendi işlerinde müstadem

bulunanlar:

c. Hususi siparişlerin imaliyle meşgul

bulunanların adedi:

d. Hiçbirişi bulunmayanların adedi:

Yoktur

Yoktur

Yoktur

Yoktur

3

10.Yiyeceklerin ne şekilde hazırlandığı:

a. Hapishanenin kendi mutfağında

b. Bir müteahhit vasıtasıyla

c. Bir hayır cemiyeti tarafından

Fırıncılardan

alınmak suretiyle

mahpuslar idare

edilmektedir.

1. İşbu cetvel mümkün olduğu kadar süratle doldurulmak üzere vilayetler veya

mutasarrıflıklarca hapishanelere dağıtılacaktır.

2. Soruların karşılıkları doldurulduktan sonra vilayetler veya mutasarrıflıklar tarafından vilayetler veya liva dâhiline ait olanlar bir araya toplanarak tamamı onaylandıktan sonra topluca yazı ile nezarete gönderilecektir.

3. Cevaplar gayet açık olarak yazılacaktır.

47

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.26, no.65, Lef.1.




4. Her sorunun cevabı karşısına yazılacak ve sorunun içerdiği husus mahallinde

mevcut değilse cevap hanesi açık bırakılmayıp işaret konulacaktır. Dâhiliye Nezareti

Hapishaneler İdare-i Umumiyesi. 14 Aralık 1916.

Cetvellerden XX. yüzyılın başlarında Menteşe Sancağı hapishanelerinde

Bodrum Genel Hapishanesi kapatılıncaya kadar ortalama 800 ila 1.000 arasında

mahkûmun bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hapishanenin kapatılmasının ardından XIII no’lu tabloda görüldüğü gibi mahkûmların sayısı ortalama dörtte

üç oranında azalma göstermiştir.

Konuyla ilgili arşiv belgelerinden Menteşe Sancağı hapishanelerindeki

mahkûmlardan İstanbul’daki merkezi yönetime pek şikâyet dilekçesi gönderilmediği anlaşılmaktadır. Van, Konya, Şam, Ankara, Manisa gibi hapishanelerdeki mahkûmların şikâyetlerine ilişkin Mebanî-i Emiriyye ve Hapishaneler

Müdüriyeti ve diğer bazı fonlarda belgelere rastlandığı halde

48

Bodrum Genel

Hapishanesi ekmek müteahhidi Bodrumlu Resulzade Halil’in, kalan alacakları-nın ödenmediğine ilişkin 2 Eylül 1916 tarihli şikâyetinin

49

dışında Menteşe hapishanelerinden dilekçe gönderildiğine dair belgelere şimdilik ulaşılamamıştır.

Sonuç

Osmanlı Devleti’nin siyaset, eğitim, bilim ve askeri alanda gösterdiği batılı-laşma çabalarından hukuk ve ceza infaz sistemi de doğrudan etkilenmiştir.

Tanzimat döneminde batılı ülkelerin hukuk sistemlerinden esinlenilerek hazırlanan ceza kanunlarıyla yüzlerce yıldır uygulana gelen bedene yönelik cezalandırma yöntemleri kaldırılmış, onların yerini ceza infaz kurumu olarak hapis ve

hapishane almıştır. Ancak hapishaneler başlangıçta mahkûm ve tutukluların

sağlık, barınma, iyi yönetilme gibi haklarının sağlanmasını kolaylaştırıcı nitelikte yapılar olarak inşa edilmediklerinden Osmanlı Devleti XIX. yüzyılın ikinci

yarısından itibaren batılı devletlerin hapishane ıslahı baskılarına maruz kalmış-tır.

XIX. ve XX. yüzyılın başlarında kabul edilen yasa ve nizamnamelerle hapishanelerin ıslahına başlanmış, mahkûmların hakları güvence altına alınarak

genişletilmeye çalışılmıştır. Ancak bu iyileştirmeler mimari olarak yenilenme-

48

Konya Hapishanesi’ndeki mahkûmların, bakkalın fahişfiyatla mal satmasının engellenmesine

ilişkin 1909 yılındaki şikâyet dilekçeleri, (BOA, DH.MKT, Dos.2905, no.19); Eskişehir Hapishanesi’ndeki mahkûmların yemek ve elbiselerle ilgili 1920 Mart’ındaki şikayetleri (BOA,

DH.MB.HPS, Dos.98, no.46); Van Merkez Hapishanesi’ndeki mahkûmların elbiselerini yıkamak için bir süredir sabun ve odun verilmemesi nedeniyle temizlenemediklerine ilişkin 1887

Mayıs’ındaki şikayetleri (BOA, DH.MKT, Dos.1441, no.15) ile ilgili belgeler bunlara örnektir.

49

BOA, DH.MB.HPS.M, Dos.25, no.53.




yen dar, sağlıksız eski mekânlar içinde yapılmaya çalışıldığından istenilen düzeyde başarılı olunamamıştır. Örneğin 28 m²’lik Köyceğiz Hapishanesi’nde 26,

36 m²’lik Marmaris Erkekler Hapishanesi’nde 8, 40 m²’lik Bodrum Merkez Hapishanesi’nde 13 mahkûmun barındığı, bahçelerinin ve gerektiği kadar havalandırma imkânlarının olmadığı dikkate alınırsa yapılan diğer iyileştirmelerin

fazla önem taşımadığı anlaşılacaktır. Taş döşeli avlusu bulunan 300 m² büyüklüğündeki Muğla Merkez Hapishanesi’nde 228 mahkûmun barındırılması, İstanbul’un büyük hapishanelerinde başarılı olan ıslah çalışmalarının XX. yüzyı-lın ilk çeyreğinde taşra hapishanelerinde aynı düzeyde olmadığını göstermektedir.

Dağılma sürecine giren devletin siyasi varlığını koruma kaygısıyla merkezi

gücün kontrolü ve suç çeşitliliği arttırılınca suçlu sayısı çoğalmış, buna karşılık

sağlıklı mekânsal büyüme sağlanamamıştır. Bu da cumhuriyetin ilk yıllarına

kadar hapishanelerde asayişsizliğin, bulaşıcı ve salgın hastalıkların, suiistimallerin, intizamsızlığın devam etmesine neden olmuştur. Her şeye rağmen bedene

yönelik ağır cezalar uygulayan infaz sisteminden bu aşamaya gelinmesini de

reform sürecinin başarısı olarak değerlendirmek gerekir. ©
KAYNAKLAR

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri

DH.EUM.3.Şube (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti 3. Şube), Dos.28, no.45, Lef.8.

DH.MB.HPS, (Dahiliye Nezareti Mebânî-i Emîriyye Hapishaneler Müdüriyeti Evrakı), Dos.104, no.15, Lef.1-8.

DH.MB.HPS,Dos.103, no.27.

DH.MB.HPS, Dos.104, no.35.

DH.MB.HPS,Dos.74, no.38.

DH.MB.HPS, Dos.163, no.34.

DH.MB.HPS,Dos.105, no.33.

DH.MB.HPS,Dos.41, no.24.

DH.MB.HPS,Dos.93, no.1, Lef.1.

DH.MB.HPS,Dos. 93, no.1, Lef.2.

DH.MB.HPS,Dos. 93, no.1, Lef.3.

DH.MB.HPS,Dos. 93, no.1, Lef.4.

DH.MB.HPS,Dos. 93, no.1, Lef.5.

DH.MB.HPS,Dos. 63, no.21.

DH.MB.HPS,Dos. 94, no.16, Lef.1.

DH.MB.HPS,Dos. 94, no.16, Lef.2.

DH.MB.HPS, Dos.98, no.46.

DH.MB.HPS.M, (Dahiliye Nezareti Mebânî-i Emîriyye Hapishaneler Müdüriyeti Müteferrik Evrakı), Dos.11, no.18, Lef.2.

DH.MB.HPS.M, Dos.11, no.18, Lef.3.

DH.MB.HPS.M, Dos.11, no.18, Lef.4.

DH.MB.HPS.M, Dos.11, no.18, Lef.5.

DH.MB.HPS.M, Dos.11, no.18, Lef.6.

DH.MB.HPS.M, Dos.11, no.18, Lef.7.

DH.MB.HPS.M, Dos.11, no.18, Lef.8.

DH.MB.HPS.M, Dos.31, no.82.

DH.MB.HPS.M,Dos.26, no.65, Lef.1.

DH.MB.HPS.M, Dos.2, no.18.

DH.MB.HPS.M, Dos.18, no.75, Lef.1.

DH.MB.HPS.M, Dos.31, no.67, Lef.1,2.

DH.MB.HPS.M, Dos.33, no.33, Lef.1.

DH.MB.HPS.M, Dos.34, no.67, Lef.2.

DH.MB.HPS.M, Dos.35, no.78, Lef.2.

DH.MB.HPS.M, Dos.38, no.33, Lef.2.

DH.MB.HPS.M, Dos.25, no.53.

DH.MB.HPS.M, Dos.1/2, no.10.

DH.MKT (Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi), Dos.2, No.12, Lef.1.

DH.MKT, Dos.2062, no.15.

DH.MKT,Dos.2, no.12, Lef.4-5.

DH.MKT,Dos.2, no.12, Lef.7-10.

DH.MKT,Dos.2835, no.79.

DH.MKT, Dos.1478, no.21.

DH.MKT, Dos.2905, no.19.

DH.MKT, Dos.1441, no.15.

DH.TMIK.S (Dahiliye Nezareti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu Islahat), Dos.30, no.68, Lef.1-3.


Kitaplar ve Makaleler

ACAR, İsmail; “Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası”, Türkler, Cilt.X, Ankara 2002,

s.83-90.

AVCI, Mustafa; “Osmanlı Uygulamasında İnfazı Özellik Gösteren Hapis Türleri:

Kalebentlik, Kürek ve Prangabentlik”, Yeni Türkiye, Sayı 45, (Mayıs-Haziran

2002), s.128-147.

________“Osmanlı Hukukunda Para Cezaları”, Türkler, Cilt X, Ankara 2002, s.91-106.

BAYINDIR, Abdülaziz; “Örneklerle Osmanlı’da Ceza Yargılaması”, Türkler, Cilt X,

Ankara 2002, s.69-82.

DEMİREL, Fatmagül; “Osmanlı Adliye Teşkilatında Yaşanan Sorunların Hapishanelere Yansıması (1876-1909), Osmanlı’da Asayiş Suç ve Ceza 18.-20. Yüzyıllar,

Derleyenler: Noemi Levy ve Alexandre Toumarkıne, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, Basım Yılı Yok, s.190-199.

GÖNEN, Yasemin Saner; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Hapishaneleri İyileştirme

Girişimi 1917 Yılı”, Hapishane Kitabı, Der: Emine Gürsoy Naskali ve Hilal Oytun Altın, İstanbul 2005, s.173-183.

KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, Cilt.V, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

1983.

KÖSE, Osman; “XVIII. Yüzyıl Sonları Rus ve Avusturya Savaşları Esnasında Osmanlı Devleti’nde Bir Uygulama: İstanbul’da İçki ve Fuhuş Yasağı”, Turkish

Studies, Volume 2/1, (Winter 2007), s.104-123.

MAŞALI, Münteha; “Osmanlı’da Ölüm Cezası”, Yeni Türkiye, Sayı 45, (MayısHaziran 2002), s.148-161.

SCHULL, Kent; “Tutuklu Sayımı: Jön Türklerin Sistematik Bir şekilde Hapishane İstatistikleri Toplama Çalışmaları ve Bunların 1911-1918 Hapishane Reformu

Üzerine Etkileri” Osmanlı’da Asayiş Suç ve Ceza 18.-20. Yüzyıllar, Derleyenler: Noemi Levy ve Alexandre Toumarkıne, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, Basım Yılı Yok, s.212-238.

s.212-238.

YILDIZ, Gültekin; Osmanlı Devleti’nde Hapishane Islahatı (1839-1908), Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2002.


-Gültekin Yıldız, Osmanlı Devleti’nde Hapishane Islahatı (1839-1908), Basılmamış Yüksek

Lisans Tezi Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2002, s.107




Abdülaziz Bayındır, Örneklerle Osmanlı’da Ceza Yargılaması, Türkler, Cilt 10, Ankara 2002,

s.73-78; Mustafa Avcı, “Osmanlı Uygulamasında İnfazı Özellik Gösteren Hapis Türleri: Kalebentlik, Kürek ve Prangabentlik”, Yeni Türkiye, Sayı 45, (Mayıs-Haziran 2002), s.128-147; Avcı,

“Osmanlı Hukukunda Para Cezaları”, Türkler, Cilt 10, Ankara 2002, s.91-106; Münteha Maşalı,

“Osmanlı’da Ölüm Cezası”, Yeni Türkiye, Sayı 45, (Mayıs-Haziran 2002), s.148-161; Osman

Köse, “XVIII. Yüzyıl Sonları Rus ve Avusturya Savaşları Esnasında Osmanlı Devleti’nde Bir

Uygulama: İstanbul’da İçki ve Fuhuş Yasağı”, Turkish Studies, Volume 2/1, (Winter 2007),

s.113; İsmail Acar, “Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası”, Türkler, Cilt 10, Ankara 2002, s.83-90.


Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1983, s.262




Nizamname layihasının metni için bkz. BOA, (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), DH.MB.HPS.M,

(Dahiliye Nezareti Mebânî-i Emîriyye Hapishaneler Müdüriyeti Müteferrik Evrakı),Dos.1/2,

no.10.


Fatmagül Demirel, “Osmanlı Adliye Teşkilatında Yaşanan Sorunların Hapishanelere Yansıması (1876-1909), Osmanlı’da Asayiş Suç ve Ceza 18.-20. Yüzyıllar, Derleyenler: Noemi Levy ve

Alexandre Toumarkıne, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, Basım Yılı (?), s.192-199.


1911-1918 yılları arasında yapılan hapishane ıslah çalışmaları için bkz. Kent Schull, “Tutuklu

Sayımı: Jön Türklerin Sistematik Bir şekilde Hapishane İstatistikleri Toplama Çalışmaları ve

Bunların 1911-1918 Hapishane Reformu Üzerine Etkileri” Osmanlı’da Asayiş Suç ve Ceza…,

s.212-238; Yasemin Saner Gönen, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Hapishaneleri İyileştirme Giri-şimi 1917 Yılı”, Hapishane Kitabı, Der: Emine Gürsoy Naskali ve Hilal Oytun Altın, İstanbul

2005, s.173-183; 1917 yılında kabul edilen hapishaneler nizamnamesi için bkz. BOA,

DH.MB.HPS.M, Dos.31, no.82.


BOA, DH.EUM. 3. Şube (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti 3. Şube), Dos.28,

no.45, Lef.8.

26

BOA, DH.MB.HPS, Dos.104, no.35; BOA, DH.MB.HPS,Dos.74, no.38.

27

BOA, DH.MB.HPS, Dos.163, no.34.

28

BOA, DH.MB.HPS,Dos.105, no.33.

29

BOA, DH.MB.HPS.M,Dos.26, no.65, Lef.1.

30

BOA, DH.MB.HPS,Dos.41, no.24.

31

BOA, DH.MB.HPS,Dos.93, no.1, Lef.1.


Kaynak

Türkiyat Araştırmaları Dergisi

Doç. Dr. Mehmet Temel

Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi

XX.Yüzyılın Başlarında Menteşe Sancağı'nın İdari ve Nüfus Yapısı

Osmanlı Devleti'nde nüfus sayımlarının en önemli amacı asker ve vergi mükelleflerini tespit etmek olduğundan sadece erkek nüfus sayıma tâbi tutulmuştur. Ancak 19. yüzyılın sonlarında nüfusun devletler tarafından propaganda aracı olarak kullanılmaya başlaması Osmanlı Devleti'ni daha profesyonel, insanların genelini kapsayan nüfus sayımları yapmaya yöneltmiştir. 1884, 1904, 1914 genel nüfus sayımları bu doğrultuda gerçekleştirilmiştir.

Osmanlı egemenliğine girdiği 14. yüzyılın sonlarından, bağımsız bir sancak haline geldiği 20 Nisan 1921 tarihine kadar Osmanlı yönetim sisteminde çeşitli idari düzenlemelere uğrayan Menteşe Sancağı, 20. yüzyılın başlarında Aydın Vilayeti'ne bağlı sancak konumunda olup, Osmanlı Devleti'nin diğer kentlerine oranla durağan bir nüfus yapısına sahip yerel yönetim birimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmamızda Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecinin son aşaması olarak tanımlanan 1900-1922 yılları arasında Menteşe Sancağı'nın idari ve nüfus yapısı değerlendirilecektir. Bu zaman aralığını seçmemizdeki en önemli etken, Osmanlı Devleti’nde idari taksimata dayalı en son nüfus sayımının taşra nüfus idarelerince 1914 yılında, yani 1. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde yapılmış olmasıdır. Savaş sırasında sancak merkezi ve ona bağlı idari birimlerle buralardaki nüfus hakkında ayrıntılı bilgi
veren bir çalışma henüz mevcut değildir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki, Menteşe Sancağı’nın 1914, 1915 ve 1921 yıllarındaki idari taksimatını ve nüfusunu gösterir defter çalışmamıza dayanak oluşturmuştur.

Osmanlı İmparatorluğundaki ilk nüfus sayımı verilerine göre Menteşe Sancağının 1831 yılındaki nüfusu 49.830'u Müslüman, 2.578'i Gayrimüslim (Rum, Yahudi, Ermeni, yabancı [levanten], çingene) olmak üzere toplam 52.460, 1860 yılında tamamlanan genel nüfus sayımı sonuçlarına göre 56.109’u Müslüman, 2.470’i gayrimüslim olmak üzere toplam 58.5793, 1881/82-1893 Osmanlı Genel Sayımı sonuçlarına göre 135.207'si Müslüman, 10.815'i gayrimüslim olmak üzere toplam
146.022'dir.

20. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Menteşe Sancağı’nın İdari Yapısı ve Nüfusu

Menteşe Sancağı, 1907 yılında Aydın Vilayeti'ne bağlı üçüncü sınıf sancak konumunda olup, merkezi Muğla kazası olmak üzere Mekri (Fethiye), Milas, Marmaris, Bodrum, Yüksekkum (Köyceğiz) kazalarından oluşmaktadır. Muğla kazası ve ona bağlı Bozüyük ve Ula nahiyelerinin 55, Mekri Kazası ve ona bağlı Eşen nahiyesinin 81, Milas kazasının 95, Marmaris kazası ve ona bağlı Dadya (Datça) nahiyesinin 23, Bodrum kazasının 29 ve Köyceğiz kazasının 69 köyü bulunmaktadır. Sancağa ait toplam köy sayısı 352'dir.

1900'lü yılların başlarından itibaren Osmanlı Devleti’nde nüfus sayımına verilen önem artmıştır. Devletin diğer birimlerinde olduğu gibi İstatistik Umumî İdaresi’nde uzman görevliler istihdam edilmiş, İngiltere ve Fransa’ya modern sayım tekniklerini öğrenmek için personel gönderilmiş, sayım yöntem ve teknikleri tekrar gözden geçirilmiştir. Bütün bu düzenlemeler sonucunda Osmanlı Devleti’nde 1903 yılında genel bir nüfus sayımı başlamış ve 1906 yılında tamamlanmıştır. Bu nüfus
sayımının sonucuna göre Menteşe Sancağı'nda 168.908 Müslüman, 16.871 Rum, 1451 Yahudi, 14 Ermeni, 4 yabancı uyruklu olmak üzere toplam 187.248 kişi bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti’ndeki son genel nüfus sayımı, 1914 yılında yapılmıştır. Fakat bu sayım mahallinde değil, taşra nüfus idarelerinin yıl içindeki değişikliklerle ilgili verdikleri bilgiler dikkate alınarak yapılmıştır. İdari taksimata dayalıolarak yapılan ve savaşın devam ettiği sırada sancak genelindeki nüfus hareketleri hakkında da bilgi veren deftere göre Menteşe Sancağı’nın nüfusu şu şekildedir:


Dodurga 755  755 612
Yohsullu 293  293 205
Kum 42  42
Ada 559  91
Yakabağ 559  559
Çaykenarı 341  341 263
Girdev (Alaçat)  218   218 245
Doğanlar 276  276
Bekçiler 314  313
Çaltılar 450  451
Çoban 504  506
Köşk 805  805
Gerişburnu 183  183
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
119
Kancılar 308  308 219
Gebeler 492  492
Zeyve (Güneşli) 401   400 321
Zikirciler 158  156
Çamur 213  213
Kadı425  427 331
Döğer 254  252
Gülhane 80  80
Kal'a 173  173
Yaka 328  328
Kuyucak 489  488
Dere 452  452
Yüksekkum
Kasabası(Köyceğiz
Kazası'nın
merkezidir)  437    591 98   584  109
Dalyan Karyesi  313  358  312 357 264 283
Yangı638  628 730
Özbaşı57  52
Toparlar 432  420
Hamid 452  476
Döğüşbelen 231  235 207
Köyceğiz 613  635 758
Aziziye 275  270
Eğrekli 183  197
Çayan 323  330
Köyceğiz Kıptî 176  221
Tepearası 413  414 228
Okcular 258  269 378
Köyceğiz Tahtacı376   437
Sultaniye 195  218 226
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
120
Menteşe Sancağı
Köy ve Kasaba
İsimleri
I. Dünya SavaşıÖncesi
Nüfus
24 Eylül 1915 Tarihli
Nüfus
3 Eylül
1921 Tarihli
Nüfus
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
Müslim
Gayri
Müslim
Kürkçüler Kar.  181     197    
Osmaniye 311  311 432
Mergenli
Perakendesi 61 68 62
Mergenli 102  110 141
Çayhisar 812  839
Gürlek 320  327
Kerte (Narlı) 134  152
Elcik 929  933
Karaçam 119  127
Otmanlar 542  542
Demirli 259  261
Çakallık Karyesi
(Dalaman
Nahiyesi'nin
merkezidir) 45 141 49
Kargınkürü Kar.  144   151 126
Kapukargın 441  442 519
Bezkise
(Bezkese) 482 545 429
Şerler (Şerefler) 368   381 159
Gür 81  83 139
Karaçalı 172  182 169
Söğüd 393  454 331
Akçataş 275  345 96
Çöğmen 370  389
Kızılkaya 823 835
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
121
(Kızılyaka)
Sofular 120  122 156
Yanıksaray 35  54 28
Dalaman Tahtacı202     219    
Dalaman Kıptî 134   132
Ekşiliyurd 221  218 87
Terzialiler 354  352
Kızılyurd 356  360 313
İslâmkerim 44  48 56
Çürükardı 101  118 80
Karadonlar 224  228 172
Gökil 366  383
Alibey24  21 34
Meykir Cümleyeri
Karyesi (Karaman
Nahiyesi'nin  merkezidir) 2.321   2.447  
Değne Karyesi  1.226   1.266
Belevi 1.570  1.617
Kalınkoz 556  560
Kulak 345  347
Kabaklar 349  378
Tahtacı 312  340
Eskere 653  656
Uzunoluk 425  440
Milas Kasabası
(Milas Kazası'nın
merkezidir) 5.712 2.102 976 5.931 2.281 995 4.344 2.099
Peçin Karyesi  276   299 208
Milas Şeyh 175  185 121
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
122
Menteşe Sancağı
Köy ve Kasaba
İsimleri
I. Dünya SavaşıÖncesi
Nüfus
24 Eylül 1915 Tarihli
Nüfus
3 Eylül 1921
Tarihli Nüfus
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
Müslim
Gayri
Müslim
Kırcağız Karyesi  282   310 341
Kırcağız Cedid  131   132 169
Kızılcayıkık 237  262
Bağçeburun 106  104
At Ahırı90  86 157
Sepetçiler (İçme) 275   280 511
Sırtlan 134  136
Damlıboğaz 263  262
Yaşyer 178  178 682
Serban 83  81
Avşar 285  271
Ketandere 214  226
Çomakdağ  Cedid  99 102
Kızılağaç 629  607
İkiztaş277  291
Gökseki 175  190
Sarıkaya 165  171 187
Karkıcak
(Kargıcık) 217 208 173
Türbe Kavacık 259   270
Türbe
Arapyatağı288 294
Türbe Orta 196   200
Türbe
Akkovanlık Çallı149 137
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
123
Türbe Beşikdam 137   142
Kayabaşı181  192
KayabaşıTahtacı371   408
Dibekdere Kıptî 200   218
Yaşyer 59  68
Epçe 131  130 165
Kafaca 340  362 404
Karakuyu 239  246 280
AsınCedid
(Ovakışlacık) 454 469
Karacahisar 620  615 500
Karakoyun 118  119
Ulaş509  531 120
Çam 580  580 765
Çiftlik 471  484 369
Söğütcük 273  276
Alaçam 345  349 273
Kerme-i Cedid  385   427 825
Karadam 151  152
Aşkdere (Dere)  117   116
Karacaağaç 222  219
AşağıKalınağıl 159   167
YukarıKalınağıl 166   179
Kayadere 198  225 388
Çamovalı 175  189 273
Kuzyaka 413  409 570
Karapınar 167  165
Eğeröz 50  49
Kısırlar 191  193
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
124
Menteşe Sancağı
Köy ve Kasaba
İsimleri
I. Dünya Savaşı
Öncesi Nüfus
24 Eylül 1915 Tarihli
Nüfus
3 Eylül
1921 Tarihli
Nüfus
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
Müslim
Gayri
Müslim
Bekçiler Karyesi 48  48
Söğütçük Bayır 32  32
Demirciler 179  186
Hasanlar 326  325 472
Balcılar 276  271
Tuzâbad 439 14 440 14
Korucuk 225  226
Ağaçlıyük Bahar Aşireti 59 59
Alandamlar Karyesi  124  142
Yaka 225 226 224
Köşk 256 253 305
Dibekdere 101  105 418
Güllük Karyesi (Güllük
Nahiyesi'nin  merkezidir)  262 285
Bağçe Karyesi  113  112 166
Ağaçlıbük 512  491 503
Tekfuranbarı215  214 245
Koru 173 174 167
Hucat 59 55 99
Asın 115 125 187
Asın Karatekeli Aşireti 610  625
Kuyucak Karyesi  274  287 194
Varvil Sığırtmaç 163  170
Varvil Üçpınar 157  164
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
125
Varvil Eğerciler 70  71
Varvil Konakdere  82  92 253
Varvil Meşelik 266  248
Mandalyat Kızılca
(Selimiye Nahiyesi'nin  merkezidir)  1.047 1.055
Mandalyat Kıptî  Karyesi  110 116
Mandalyat Kızılca 457 508 1.082 386
Hisarcık 221  233 181
Çandır 419 421 392
Kurudere 151  151 167
Eğridere 166  198 164
Danişmend 398  421 302
Varvil Kemikler  370  366
Etrenli 137 138
Kulaguz (Kılavuz) 252  266
Narhisar 355  354
Göldere 135  135
Korucuk 82  82
Çukur 151 150
Viran (Kayabükü)  126  125
Kandak 196  198
Hacıahmedler 90  89
Derince 554  597
Kışlacık 162  189
Tekfurdere (Ekindere)  200  229
Sakarkaya 522  550
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
126
Menteşe Sancağı
Köy ve Kasaba
İsimleri
I. Dünya SavaşıÖncesi
Nüfus
24 Eylül 1915 Tarihli
Nüfus
3 Eylül 1921
Tarihli
Nüfus
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
Müslim
Gayri
Müslim
Mandalyat Şeyh  Karyesi  286  288
Bafa (Çamiçi)  916  914 762
Mersenet (Pınarcık) 493  494 300
Mersenet Tahtacı100  100
Bafa Bucak
(Gölyaka)  117  114 762
Kapukırı 114 125
Burnak (Akçalı) 292  309
KazıklıKaryesi
(Kazıklı
Nahiyesi'nin
merkezidir)  588  594 362
KazıklıBucak
Karyesi  153  151 109
KazıklıKızılağaç 123  124 560
Akbük 253 254  224
Elmin 112 110
Elmin Tahtacı91  93
Asın Tahtacı94  107
Kerme Gürceğiz 110  110 95
Kerme Bayır 139  146 218
Kerme Akçakaya  102  121 432
Kerme Dikmen  116  129 105
Kerme Bozalan  294  305
Kerme Mezgit  139  11 149 11
Kerme Gökbel  161  176
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
127
Kerme Kemerdere
(Ören Nahiyesi'nin
merkezidir)  296  331 236
Kerme Alakilisa
Karyesi  66  66 316
Kerme Hüsamlar  148  151 136
Kerme Kızılca 151  171 228
Kerme Hanay48  50 150
Kerme Pınar 257  275 220
Kerme Kumluca  61  66 61
Kerme Damyanı86  97
Kerme Kalem  207  209 230
Kerme Dere  292  304 258
Kerme Hasan
Avlusu  72  83 79
Kerme Yoğunoluk 149  151 105
Kerme Çakıralan 148  156 252
Kerme Sek  123  135
Kerme Kırcağız 82  85
Bodrum Kasabası
(Bodrum Kazası'nın
merkezidir)  4.375 3.658 206  4.375 838 206  3.933  2.893
Çiftlik Karyesi  780  780 583
Çirkân (Konacık) 197  197 177
Bitez (Ağaçlı) 267  267 116
Müskebi-i Kebir
(Ortakent)  587  587 538
Müskebi-i Sagir  430  430 342
Yahşi 162  162 143
Gürece 222 222 194
Yaka 216  216 170
Akçaalan-ıKebir  515  515 547
Akçaalan-ıSagir  406  406 321
İslamhaneleri 171  171 151
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
128
Menteşe Sancağı
Köy ve
Kasaba
İsimleri
I. Dünya SavaşıÖncesi
Nüfus
24 Eylül 1915 Tarihli
Nüfus
3 Eylül 1921 Tarihli
Nüfus
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
Müslim
Gayri
Müslim
KarabağK.  462   462 259
Dere 276  276 271
Peksimet 145   145 98
Karakaya 627   627 453
Geriş254  254 201
Sandıma
(Yalıkavak) 476     476     367
Gökçebelen 117   117 93
Dirmil-i
Kebir 273   273 232
Dirmil-i
Sagir 187  187 107
Giralbelen
(Dağbelen) 298     298    
Farilya
(Gündoğan) 458     458     384
Türkbükü 266   266
Göl 127  127 125
Bağla ve  Kefaluka 370  -
Mumcular
Karyesi
(Karaâbad
Nahiyesi'nin  merkezidir 343     343     314
Cedid
Karyesi 273   273    273
Bayır 130  130
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
129
Hatibler 103   103 119
Mazı438  438 263
Armutçuk 96   96 68
Çömlekçi 275   275 243
Donbul 124  124
Tepecik 134  134 122
Sagir Ağıl 72   72 83
Gökyer 50  50 63
Kemer 152  152 167
Saz 351  351
Pınarlıbelen 610   610
Kum
Tahtacı276   276  
Müslîm
Kıptî 36 36
Marmaris
Kasabası
(Marmaris
Kazası'nın
merkezidir 2.369  7    2.407 -    2.397 47
Ada Karyesi  190   194 160
Armutalanı497   501 480
Beldibi 387  391
Gelibolu
(Çamlı) 469   471    622
Gölanye
(İçmeler) 310     309     310  6
Hisarönü 405   406 339 3
Orhaniye 408  7  409 3 408 17
Turgut 328 69  335 16 348 50
Osmaniye 411   416 363
Bayır 480  481
Selimiye 412   411
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
130
Bozburun
Karyesi
(Bozburun
Nahiyesi'nin
merkezidir) 991  16    990  -    908  22
Söğüt  Karyesi 941   948  
Fenaket
(Taşlıca) 596    596    546
Aziziye 244  80 199
Menteşe Sancağı
Köy ve Kasaba
İsimleri
I. Dünya SavaşıÖncesi
Nüfus
24 Eylül 1915 Tarihli
Nüfus
3 Eylül 1921
Tarihli Nüfus
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
İslâm
Rum
Musevi
Ermeni
Müslim
Gayri
Müslim
Emecik Karyesi  297   296 315
Kızlan "  583  129 589 33 207  100
Reşadiye Karyesi
(Reşadiye
Nahiyesi'nin
merkezidir) 663 14 663 7 344 33
Dadya Karyesi  647  92 647 66
Hızırşah "  395  79 393 26
Kara "  597  61 594 30 213  55
Mesudiye "  452   450
Yaka "  626  143 646 40 954  153
CumalıKaryesi
(Süleymaniye
Nahiyesi'nin  merkezidir) 1.064 131  1.062 58  
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
131
I. 3 Nisan 1921 Tarihli Nüfus Defterine Göre 1914-1915 Nüfus Defterinde Yer
Almayan Birimlerin Nüfusları
Köy İsmi Nahiyesi KazasıMüslim
Gayri
Müslim
Kurin Güllük Milas 167
Uluca
Milas
Merkez Milas  165
Gökköse
Milas
Merkez Milas  184
Kızılca
Milas
Merkez Milas  319
Belen
Bodrum
Merkez Bodrum  256
Gökburun
Bodrum
Merkez Bodrum  300
Orak Adası
Bodrum
Merkez Bodrum  135
Aladam
Milas
Merkez Milas   108
Moralan Ören Milas 486
Arslanyaka
Milas
Merkez Milas  224
Karaçam
Milas
Merkez Milas  273
Kayaderesi
Milas
Merkez Milas  348
Topalan Ören Milas 180
Yayla Ören Milas 35
Dere Bozüyük Muğla 570
ÇırpıBozüyük Muğla 85
Gevealan Bozüyük Muğla 116
Bulak Denizâbad Muğla 92
Küçükbelen Denizâbad Muğla 313
Kırık Gökâbad Muğla 414
Losta Bozburun Marmaris 314 1
Serdal SOYLUER   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
132
KızılköyBozburun Marmaris 833 36
Kesdere
Fethiye
Merkez Fethiye  245
Kızılada
Fethiye
Merkez Fethiye  61
Karayaka
Fethiye
Merkez Fethiye  218
Ovacık
Fethiye
Merkez Fethiye  331
Giriş
Fethiye
Merkez Fethiye  135
KaraköyEşen Fethiye 169
Menteşe Sancağı
I. Dünya Savaşı
Öncesi Nüfus
24 Eylül 1915
Tarihli Nüfus
3 Eylül 1921 Tarihli
Nüfus
İslâm  182.974 188.584
Müslim  101.537  Rum  17.928 14.749
Musevi  1.195 1.214
Gayri
Müslim  13.422  Ermeni  44 Genel Toplam  202.101 204.551 Toplam  114.959
I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde bağımsız bir sancak (livâ) hâline gelen
Menteşe Sancağı’nın merkezi, geçmişte olduğu gibi Muğla Kazası’dır. Muğla
Kazası’nın Denizâbâd, Kavaklıdere, Gökâbâd, Ahî, Turgud olmak üzere beşnahiyesi
ve bunlara bağlı88 köyü bulunmaktadır. Sancağa bağlıFethiye Kazası’nın Kaya,
Üzümlü, Eşen adlarıyla üç nahiyesi ve bunlara bağlı84; Yüksekkum (Köyceğiz)
Kazası’nın Dalaman, Karaman adlarıyla iki nahiyesi ve bunlara bağlı58; Milas
Kazası’nın Güllük, Selimiye, Kazıklıve Ören adlarıyla dört nahiyesi ve bunlara bağlı
136; Bodrum Kazası’nın Karaâbâd adıyla bir nahiyesi ve buna bağlı41; Marmaris
Kazasının, Bozburun, Reşadiye ve Süleymaniye olmak üzere üç nahiyesi ve bunlara
bağlı24 köyü bulunmaktadır. Böylece toplam nahiye sayısı18, köy sayısıda 431dir.
Sancağın 1914 yılıkazalar bazındaki nüfusu şöyledir: Muğla, 58.409’u
Müslüman, 1.737 si Rum 60.746, Fethiye, 35.368’i Müslüman, 7.976’sıRum, 13’ü
Musevi ve 4’ü Ermeni 43.361, Köyceğiz, 22.674'ü Müslüman, 358’i Rum 23.032, Milas,
36.248’i Müslüman, 2.837’si Rum, 976’sıMusevi 40.061, Bodrum, 15.757’si
Müslüman, 4.028’i Rum ve 206’sıMusevi 19.991, Marmaris, 14.518’i Müslüman, 992’si
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
133
Rum olmak üzere 15.510, toplam nüfusu ise 202.101 kişidir
10
. Bunun 182.974’ü
Müslüman, 17.928’i Rum, 1.195’i Musevi, 4’ü de Ermenidir11
. Diğer bir ifade ile genel
nüfusun % 90,5’ini Müslümanlar, % 8,9’unu gayri müslim nüfusun en yoğun temsilcisi
olan Rumlar, % 0,6’sınıMuseviler oluşturmaktadır.
24 Eylül 1915 tarihinde idari yapılanmada herhangi bir değişiklik olmamış,
ancak nüfusta hareketlilik gözlenmiştir. Bu dönemin kazalar bazında nüfusuna
bakıldığında Muğla merkez kazada 62.489’u Müslüman, 1.943’ü Rum 64.432,
Fethiye’de 34.537’si Müslüman, 8.060’ıRum, 13’ü Musevi, 4’ü Ermeni 42.614,
Köyceğiz’de 23.826’sıMüslüman, 455’i Rum 24.281, Milas’ta 37.370’i Müslüman,
3.068’i Rum 995’i Musevi 41.433, Bodrum’da 15.757’si Müslüman, 838’i Rum, 206’sı
Musevi 16.801, Marmaris’te 14.605’i Müslüman, 385’i Rum olmak üzere toplam
14.990 kişi mevcuttur. Sancağın 1915 yılındaki toplam nüfusu ise 188.584 Müslüman,
14.749 Rum, 1.219 Musevi ve 4 Ermeni olmak üzere toplam 204.551 kişidir
12
.
Müslüman nüfus, Rumların bir önceki yıla oranla azalmalarına paralel olarak artış göstererek genel nüfusun % 92,2’sini,  Rum nüfus % 7,3’ünü, Musevi nüfus değişmeyerek %0,6’sını oluşturmuştur. Rum nüfusun özellikle Bodrum ve Marmaris kazalarında dikkate değer biçimde azaldığı, hatta bir önceki yıl tamamı Rum nüfustan oluşan bazı köylerin boşalarak arazilerinin civar köyün Türk ahâlisi tarafından ziraat alanı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bunun en büyük sebebi Balkan Savaşları
sonucu topraklarınıgenişleten Yunanistan’a Ege kıyılarından pek çok Rum’un kendi istekleriyle göç etmesidir. Muğla ve diğer kazalarında Rum nüfusta azalma söz konusu değildir.

1914-1915 yıllarında Müslüman nüfusa dâhil gözüken Kıptîler (Çingene), sancakta Fethiye’nin Eşen Nahiyesi, Köyceğiz ve Dalaman Nahiyesi’nde, Milas Dibekdere Köyü ve Mandalyat (Selimiye) Nahiyesi’nde, Bodrum Karaâbâd Nahiyesi'nde sadece kendi etnik gruplarından oluşan köylerde sayıma tâbi tutulmuşlardır. Sancak genelinde toplam Çingene nüfusu 1914 yılında 1.089, 1915
yılında 1.155 kişidir. Yine Müslüman nüfusa dâhil görünen ormanlarda ağaç keserek ve
10
Elimizde bulunan nüfus cetvelinde I. Dünya Savaşıöncesi sancağın genel nüfus toplamında toplamadan
kaynaklıhata nedeniyle Müslüman nüfus 182.867 kişi gösterilmiş, dolayısıyla genel nüfus da 201.994
olarak verilmiştir. BOA, DH.EUM.KLU, Dosya. 10, No. 19, Lef.2/8. Kemal Karpat 1914 yılında Menteşe
Sancağı’nın toplam nüfusunu 210.874 olarak belirtmektedir. Karpat, a.g.e.s.s.224–225. Muhtemelen aynı
istatistikten yararlanan Stanford Shaw da 210.467 olarak vermiştir Shaw, a.g.m., s. 199. Ancak birbirine
büyük oranda uyumlu bu iki rakam Menteşe SancağıMutasarrıfıMüştak Lütfi Bey tarafından Dâhiliye
Nezareti’ne gönderilen Menteşe Sancağı’na ait 1914–1915 nüfus cetvelindeki genel nüfus toplamıile
uyuşmamaktadır. Aralarında sekiz bin kusur kişilik bir fark mevcuttur.
11
Karpat ve Shaw 1914’te Menteşe Sancağı’nda Müslüman nüfusu 188.916, Rum nüfusu 19.923, Yahudi
nüfusu 1.615, Ermeni nüfusu 12–13 olarak belirtmektedir. Karpat, a.g.e., gös. yer. ; Shaw a.g.m., gös. yer.
Justin McCarthy, gayri müslim nüfusun gerçek sayılarınıvermenin Müslüman nüfus sayısında azalmanın
göstergesi anlamına geleceği tezini savunarak, devlet tarafından verilen rakamların gerçeği tam olarak
yansıtmadığınıbu nedenle 1914 yılında Menteşe Sancağı’nda gerçekte 24.206 Rum, 15 Ermeni nüfus
bulunduğunu belirtmiştir. Justin McCarthy, Müslümanlar  ve Azınlıklar, ( Çev. Bilge Umar ),  İnkılâp
Kitabevi, İstanbul 1998, s.s.88, 100–101.
12Belirtilen nüfus cetvelinde 24 Eylül 1915 tarihinin genel nüfus toplamında da toplamadan kaynaklanan
hata nedeniyle Müslüman nüfus 188.550, Rum nüfus 14.833, Musevi nüfus 1.219 kişi gözükmektedir.
Dolayısıyla sancağın toplam nüfusu 204.606 olarak verilmiştir. Doğrusu bizim yukarıda belirttiğimiz
rakamlardır.

işleyerek geçimlerini sağlayan TahtacıYörükleri de sancakta ormanların yoğun olarak
bulunduğu Köyceğiz merkez kaza, Dalaman ve  Karaman Nahiyeleri’nde, Milas
Kayabaşı, Mersenet, Elmin, Asin köylerinde, Bodrum Kumköy’de sadece kendi
cemaatlerinden meydana gelen köylere yerleşmiştir. Sancak genelinde toplam Tahtacı
nüfusu 1914 yılında 1.822, 1915 yılında 1.980 kişidir. Bodrum Kazasıve ona bağlıtüm
idari birimlerde 1915 yılınüfus miktarı-Rumlarınki hariç- bir önceki senenin aynısıdır.
Bu durum, Bodrum’daki Müslüman nüfusa ait bilgilerin 1915 yılında yenilenmediğini,
sadece büyük çoğunluğu adalara ve Yunanistan’a göç eden Rum nüfustaki kayda değer
azalmanın belirtildiğini gösterir.
Menteşe Sancağı’nın 1921 yılıidari yapılanmasında küçük çaplıdeğişiklikler
olmuştur. Karakaya ve Gerişköyleri 1914–1915 yıllarında Bodrum Kazası’na
bağlıyken, 1921’de Milas Kazası’na bağlıgözükmektedir. Aynı şekilde Bağçe Köyü
1914–1915 yıllarında Milas Kazasısınırlarıiçerisindeyken, 1921 yılında Bodrum Kazası
sınırlarına dahil edilmiştir.
1921 yılınüfus sayımında kişi sayılarıdini sınıflandırma esasına göre
verilmiştir. Belirtilen tarihte sancağın kazalar bazında nüfusu şöyledir: Muğla 29.212’si
Müslim, 1.024’ü Gayrimüslim 30.236, Fethiye 17.397 Müslim, 5.574 Gayrimüslim
olmak üzere toplam 22.971, Köyceğiz 6.953’ü Müslim, 392’si Gayrimüslim 7.345,
Milas 25.703’ü Müslim, 2.817’si Gayrimüslim 28.520, Bodrum 12.211’i Müslim,
2.893’ü Gayrimüslim 15.104, Marmaris 10.061’i Müslim, 722’si Gayrimüslim 10.783;
toplam nüfusu ise 101.537’si Müslim, 13.422’si Gayrimüslim 114.959 kişidir
13
. Bu
sayımda sancağa ait pek çok köyün nüfusu hakkında bilgi yoktur. Dolayısıyla Menteşe
Sancağı’nın 1921 yılına ait nüfus miktarıtam olarak bilinememektedir. Ancak geçmiş
nüfus sayımlarındaki nüfus artışıbaz alınarak sancağın toplam nüfusu yaklaşık olarak
tahmin edilebilir. 1914 yılından 1915 yılına kadarki süreçte Menteşe Sancağı’nın toplam
nüfusu % 1 oranında artışgöstermiştir. 1915–1921 yıllarıarasında artışın % 6 olduğu
kabul edilirse sancağın 1921 yılıtoplam nüfusunun 210.000 kişi civarında olduğu
söylenebilir
14
. 1921 yılında iç bölgelerde bulunan Rum nüfusun Yunanistan’a geçişte
kolaylık sağlamak için adalara yakın kıyıyerleşim birimlerine kaydığıgörülür.
Sonuç
Coğrafi konumu itibarıyla ana yollardan uzakta bulunan Menteşe Sancağı,
OsmanlıDevleti’nin hâkimiyetine geçişinden, XX. yüzyılın başlarına kadar çok
değişken bir idari yapılanmaya ve nüfus hareketliliğine sahne olmamıştır. Hâlen bu
özelliğini devam ettiren eski adıyla Menteşe Sancağı, günümüzdeki adıyla Muğla ili
Türkiye’nin nüfus yoğunluğu en az illerinden birisidir. İncelediğimiz dönemde XVIII.
yüzyılın son çeyreğinde başlayıp, XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam eden Kafkas
ve Balkan göçleri sonucunda sancağın özellikle Köyceğiz, Muğla, Bodrum ve Milas
13
BOA, DH.EUM.KLU,Dosya. 16, No. 88.
14
Bilindiği gibi 6 yıllık bu süreç işgallerin ve işgallere karşıdirenişfaaliyetlerinin yoğun; dolayısıyla ölüm
oranının yüksek, doğum oranının düşük olduğu bir dönemdir. Belirtilen yıllarda nüfus artışının düzenli bir
seyir göstermesi beklenemez. Bu nedenle sancağın 1921 yılıtoplam nüfusunun vermişolduğumuz sayının
altında olmasımuhtemeldir.
XX. Yüzyıl Başlarında Menteşe Sancağının İdari ve Nüfus...   ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)
135
kazalarına göçmen yerleştirilmesi, devam eden savaşlar neticesinde insan kayıplarıve
doğum oranlarının azalışınüfustaki hareketliliğin temel nedenleridir. Bölgenin hâkim
nüfusu Türklerden meydana gelmektedir. Ege Denizi’ne, dolayısıyla Yunan
Yarımadası’na yakınlığınedeniyle Gayrimüslim nüfusun çoğunluğunu Rumlar
oluşturmakta, onlarıMilas ve Bodrum’da yaşayan Museviler takip etmektedir.
Gayrimüslimler daha çok ticaretin ve nüfus hareketliliğinin yoğun olduğu kazalarda
toplanmışlardır. Bunun haricinde bölgede tuz işletmesi, yağhane, mermer ocağı,
kereste atölyesi gibi işletmelerin bulunduğu kırsal alanlarda da yerleştikleri görülür.
Ancak bu gruplardan Lozan Antlaşmasısonucu Rumlar Yunanistan’a ve ona ait
adalara, İsrail Devleti’nin kuruluşundan sonra Museviler İsrail’e göç ederek bölgeyi
tamamen Türk nüfusun egemenliğine bırakmışlardır.

KAYNAKÇA

AKBAL, Fazıla, “1831 Tarihinde Osmanlı  İmparatorluğu’nda  İdari Taksimat
ve Nüfus”, Belleten, XV(60), 1951, s.s.617–628.
AKTÜRE, Sevgi, “19 yüzyılda Muğla”, Tarih İçinde Muğla, (Derleyen İlhan Tekeli),
Ankara, ODTÜ Mimarlık Fak. Yayını, Ankara, 1993, s.s.34–113.
CANTÜRK, Hülya, OsmanlıSalnâmelerine Göre XIX. Yüzyılda Menteşe Sancağı’nın Sosyal
ve Ekonomik Durumu, Muğla Üniversitesi YayınlanmamışYüksek Lisans Tezi,
1998.
CUİNET, Vital, La Turquie D’Asie, Tome III, Ernest Leroux, Paris, 1893.
ERYILMAZ, Bilal, OsmanlıDevleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, Risale yay.,
İstanbul, 1996.
GÜLER, Ali, Rakamlarla Türkiye’de Azınlıklar, Berikan yay., Ankara, 2004.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı, Başvekâlet İstatistik
Umum Müdürlüğü Neşriyat No: 195, Ankara, 1943.
KARPAT, Kemal H., OsmanlıNüfusu (1830-1914) Demografikve Sosyal Özellikleri, (Çev.
Bahar Tırnakcı), Tarih VakfıYurt yay., İstanbul, 2003.
MCCARTHY, Justin, Müslümanlar ve Azınlıklar, (Çev. Bilge Umar), İnkılâp Kitabevi,
İstanbul, 1998.
SHAW, Stanford J., “Ottoman Population Movements During The Last Years of The
Empire, 1885-1914: Some Preliminary Remarks”, OsmanlıAraştırmalarıI,
1980, s.s.191-205.
WİTTEK, Paul, Menteşe Beyliği, (Çev. O. Ş. Gökyay), 3. baskı, Türk Tarih Kurumu yay.,
Ankara, 1999.
Yurt Ansiklopedisi, Türkiye İl İl: Dünü; Bugünü, Yarını, (1982–1983), Cilt: VIII, İstanbul.

Menteşe’nin XIV. yüzyıldan, XIX. Yüzyıl sonuna kadar idari yapılanmadaki yeri ve XIX. yüzyıldaki
nüfus hareketleri için bkz. Paul Wittek, Menteşe Beyliği, (Çev. O. Ş. Gökyay ), 3. baskı, TTK, Ankara, 1999,
s.s.160–171; Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı, Başvekâlet İstatistik Umum
Müdürlüğü Neşriyat No:195, Ankara 1943, s.s.117–121,s.204-205; Fazıla Akbal, “1831 Tarihinde Osmanlı
İmparatorluğu’nda İdari Taksimat ve Nüfus”, Belleten,XV/60, Ankara, 1951, s. 620; Kemal H. Karpat,
OsmanlıNüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, (Çev. Bahar Tırnakcı), Tarih VakfıYurt Yay.,
İstanbul 2003, s.s. 152, 162-163, 191-193; Stanford J. Shaw, “OttomanPopulation Movements During
The Last Years of The Empire, 1885-1914: Some Preliminary Remarks”, OsmanlıAraştırmalarıI, İstanbul
1980, s.s.194-196,199; “Muğla”, Yurt Ansiklopedisi, Cilt VIII, s. 5868; Vital Cuinet, La Turquie D’Asie, III,
Paris Ernest Leroux 1893, s.s.643-644 ve ekindeki harita; Sevgi Aktüre, “19 yüzyılda Muğla”, Tarih İçinde
Muğla, (Derleyen İlhan Tekeli), ODTÜ Mimarlık Fak. Yayını, Ankara 1993, s.s.55–66 v.d.
2
Karpat, a.g.e., s. 152, Enver Ziya Karal, kadın ve çocukların sayıma tâbi tutulmadığı1831 genel nüfus
sayımıverilerinde Menteşe Sancağınüfusunu 52.965 olarak vermiştir bkz. Karal, a.g.e., s.121.
3
1844 yılında başlayan ve 1861 yılında tamamlanan nüfus sayımıverilerinde de kadın ve çocuk nüfusu yer
almamaktadır.
4
Karpat, a.g.e., s.s.162-163. Menteşe Sancağı’nın, XIX. yüzyılın son çeyreğine ait ayrıntılınüfus bilgileri
Aydın Vilayet Salnâmelerindedir. Ayrıca Bkz. Hülya Cantürk, OsmanlıSalnâmelerine Göre XIX. Yüzyılda
Menteşe Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Durumu, (yayınlanmamışyüksek lisans tezi), Muğla Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü , Muğla 1998, s.s. 7-27; Aktüre, a.g.m., s.s.61-66.

Binbaşı M. Nasrullah/KolağasıM. Rüşdü/Mülazım M. Eşref, OsmanlıAtlası(XX.Yüzyıl Başları),
(Hazırlayanlar:: Rahmi Tekin / Yaşar Baş), OSAV Yay., İstanbul 2003, s.55.
6
Bilal Eryılmaz, OsmanlıDevleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, Risale Yay., İstanbul 1996, s.93.
7
Karpat, a.g.e., s.s. 200-201. Ali Güler’in esas aldığı1907/1908 Aydın Vilayet Salnâmesi’nde Menteşe
Sancağı’nın 1904/1905 yılınüfusu 170.615 olarak verilmiştir. Ali Güler, Rakamlarla Türkiye’de Azınlıklar,
Berikan Yayınları, Ankara 2004, s. 136. Durağan bir nüfus yapısına sahip olduğu istatistiksel verilerle sabit
olan Menteşe Sancağı’nın 1905 yılınüfusu ile 1906 genel nüfus sayımısonuçlarıarasındaki yaklaşık 17.000
kişilik farkın, Balkan ve Kafkas göçleri sonucu bölgeye yerleştirilen kişi sayısındaki artıştan, belirli bir
bölgede sabit durmayan ve dolayısıyla tam olarak sayılamayan yörük obalarıile mevsimlik tarım işçisi
olarak diğer sancaklarda bulunan insan gruplarının nüfusa dâhil oluşundan, doğum oranının ölüm oranına
nazaran fazla olmasından kaynaklanmasımuhtemeldir.
8
Eryılmaz, a.g.e. gösterilen yer.
9
BOA (Başbakanlık OsmanlıArşivi),  DH.EUM.KLU (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti
Kalem-i Umumî),Dosya. 10, No. 19, Lef.2; BOA, DH.EUM.KLU, Dosya. 16, No. 88.

Alıntı

Serdal Soyluer, Araş. Gör., Muğla Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
ÇTTAD, V/13, (2006/Güz)